15. Sayı
Şiirhane
Çağrılmadım, avuç içlerimdeki kan toplarını iğneleyen sarmaş dolaş hallerimden.
Karışılmadım, kızaran sözlerimden.
Dolamadım kendimi ayaklarıma.
Beyaz bulutlara karışmak istiyorum, mermi yağmurları altında.
Yüzüme oturan dağ yamaçlarındaki fosil taşı tozlarıyla dönünce şehre, kustum.
Soluğumda ateş harlamasında telaşım,
Sözlerimi kemiren gecelerin karnını deşerek alnıma yıldız kıymıklarını düşürdüm.
Ne artık, bahçede intihar kahkahaları kaldı.
Ne artık, kahkahaya düşen intihar fısıltıları kaldı.
Göz yuvalarımda seken çocuk çığlıkları, neden duyulmuyordu?
Etime kazılan patikaların üstünde esen patırtılı cinayetlere, açıkça tanık oldum.
Ceset evlerin içini saran kavganın ortasına düşen tiksinti kokusu.
Göğsünün alnacına sırnaşan boşluk yuvaları.
Gözükmeyen sırların korku panikleri sancılar, görülüyor.
Kuş kafeslerinde kanat çırpınmaların çığlıkları duyulur, gülünüyor.
Bilirsin, erken kaldıran tedirginliklerle uyanıyoruz.
Hiç bitmeyen karışık tenyaya atılan adımların yorgunluğun nefreti.
Her şeyin açık her şeyin mübah oluşlarını gördün, yetmiyor.
Yamuk yağmur tepelerin ardından koşuyorsun, bahar kuşların ölüsünü düşlerken.
Gözlerine sıçrayan yağmur kuşların kanatlarında, kirpiklerinin uçuşu ne hoştu.
Bundan sonra şehrin içinde fark edilmeden yürüyeceksin, usul usul karışılmadan.
Yaraşmayan aşkların kollarında kıvranmadan.
Kavgalarındaki yaşam iplerin düğümleri kesilmeyene dek.
Acıyan dirseklerine dayanak aramadan.
Ateşin yüzüne dokunmalısın.
Çarpışan vakitlerin içinde koşuşun, sendeleyen kuşku kucaklayışına işaretken,
Kızgın çocuk yumrukları bağrına asılsın, cesaretin büzülmeden.