Le Ballon Rouge

Yazar

Kübra Korkmaz

26. Sayı

Filmsever

“Bir balonun uçmasının ardındaki sebep balonun içindeki hava gazının havadan hafif olmasıdır” bilgisine sahipseniz artık büyümüşsünüzdür. Çünkü büyümek bir anlamda bilinmezliğin yarattığı gizemin yerini, bilmenin verdiği olgunluğun almasıdır.”

Yeni Gerçekçilik akımının ardından 1950 yıllarında Fransa’da ortaya çıkan Yeni Dalga akımı; stüdyoda çekilen tek tip bir kurgu yansıtmak yerine , hikaye anlatım tarzını benimseyip yaşanılan yerlere Paris sokaklarına inmişti.1956’da çekilen ve Yeni Dalga akımı içerisinde değerlendirilebilecek bir film olan Le Ballon Rouge (Kırmızı Balon) En iyi Özgün Senaryo dalında ödül almanın yanı sıra bu kategori dışında diyalogsuz Oscar kazanabilmiş olan tek kısa film. Küçük bir çocuğun kırmızı bir balon ile yaşadığı arkadaşlığı anlatan filmin oyuncu kadrosunda yönetmen Albert Lamorisse’nin kendi çocukları yer alıyor.

2. Dünya Savaşı’nın izlerini taşıyan Paris sokakları, yıkık ve yorgun binalar, işlerine giden insanlar, yeni açılan dükkanlar, geçmişin karamsarlığı, Pascal’a giydirilen kıyafette olduğu gibi gri…“Sabah, alacakaranlıkta Paris’in en ünlü semtlerinden Montmartre’da küçük bir erkek çocuğu elinde çantası ile okula gitmektedir. Sokakta onu izleyen kedi dışında hiç kimse yoktur. Bu noktada, okul yolu yalnızlık teması ile pekişmiştir. Çocuk sorumluluklar edinmiştir, okula zamanında gitmelidir. Paris’in eski, hiç değişmeyen, kendine özgü sokak fenerleri eşliğinde merdivenlerden inerken onlardan birisine takılmış kocaman kıpkırmızı bir balon görür ve onu lambanın demirinden kurtarır. Balon bir uçan balondur ve işte tam bu sahnede aralarında bir oyun başlar. Balon onun kendisini yakalamasını, ipini tutmasını istemiyormuş gibi yapar. Çocuk onu tutmak ister, balon uzaklaşır; çocuk umursamaz gözükür, balon onu takip eder. Aralarındaki ilişki sanki kovalamaca oynayan, yakalanmak istemeyip de yakalanan iki arkadaş ilişkisi gibidir. Çocuk nihayet saklanır ve aniden ortaya çıkıp balonu ipinden tutar ama otobüse onunla binemez. Çaresizlik içindedir ama yine de hemen çözüm bulur, kırmızı balonu sıkıca tutar ve koşarak okula gider. Bu sahne yeni başlayan bir ilişkinin sıcaklığını ve umutlarını çok güzel yansıtan bir sahnedir.

Pascal ve Kırmızı Balon, antika eşyaların, resimlerin satıldığı sokaklarda dolaşırlar… Resimler arasında elinde çember tutan bir kız çocuğu portresi de vardır. Burada hoş bir sinema büyüsü olur. Pascal resimdeki kendinden kuşaklar önceki çemberli kız çocuğunu izlerken, biz de Kırmızı Balon’lu Pascal’ı izleriz. Ardından Pascal ve Kırmızı Balon sokaklarda yine arkalı önlü yürürlerken Kırmızı Balon, küçük bir kız çocuğunun elindeki Mavi Balon’un peşine takılır. Pascal Kırmızı Balon’u alıp döner ama bu defa da Mavi Balon, Kırmızı Balon’un peşinden gelir. Sonunda kız çocuğu koşarak gelir ve kendi balonunu alır, herkes kendi balonuyla yürür, ayrılırlar... Peki bu aşk mıdır yoksa öncelikle bizim gibi olanların mı yanında olmak isteriz? Acaba özgürlük isteği mi bulaşıcıdır? Sonunda dostluk mu kazanır ya da hangi tercihler ağır basar? Nereye ait olduğumuzu veya kiminle yürüyeceğimizi belirleyen nedir?

 

Tesadüfen gelişen bu dostluğun ; alışık olduğumuz kalıplarla (insan ,hayvan)vs. değil de bir nesneyle iletişim kurması .Film boyunca otorite olarak simgelenen okul müdürünün kırmızı balonla okula girmesine izin vermemesi eve döndüğünde annesi tarafından da veto edilmesi, ve arkadaşlarının ilk önce merak ve sonra kıskançlık duygusuyla balonu ele geçirmeye çalışması ve amaçlarına ulaşması ile devam eder film.

Bahsi geçen bu gibi faktörler ikili arasındaki bu dostluğu alışılmış imgeler yerine çocuğun gözünden gerçeklik algısıyla sunulmuş. Bu da filmi diğerlerinden ayırıyor. Son sahnede ise kentin her yerinden renk renk balonlar iplerinden kurtulup özgürce uçmaya başlıyorlar. Özgürce uçan balonlar başkalarının hayallerini , umutlarını, Pascal’ın yalnız olmadığını, hayallerinin peşinden gitmesini gerektiğini aksi halde filmin başlangıcındaki o atmosfere geri döneceğini hatırlatır gibi. Bu görüntü filmin ikonik fotoğraflarından biridir de aynı zamanda.

 

Çocuğun dünyasından anlatılan bu kısa film; karakterin toplumla ilişkisi, otorite figürleri arasında yaşadığı çatışma, kurmuş olduğu gerçeklik algısının kimse tarafından inanılmaması ama sonunda umudun var olduğunu ve aralarındaki bağın kendilerine ait dünyalarında devam ettireceklerini Paris sokaklarında herkesin görebileceği o manzara ile görüyoruz. Bir çocuğun gözünden toplumsal perspektifi bu kadar güzel anlatan, çocukluğumuzu hatırlatıp, umudun hiçbir zaman kaybolmayacağını ikonik sahneler ve simgeler ile gösteren 34 dakikalık kısa film Le Ballon Rouge her zaman özel bir film olarak kalacak.