27. Sayı
Filmsever
Film izlemek için en uygun mevsimin kış olduğunu düşünüyorum ya da en azından ekim ayı olmalı. İçimde iyi bir film izleme dürtüsüyle bugün ilk defa hakkında hiçbir araştırma yapmadan bir DVD aldım. İlk beş on dakikasında filmin 1960‘ların Amerika’sında geçtiği anlaşılıyordu. Karakterlerden birini (Tony Lip) kısaca tanıyorduk. Hala filmin ne yönde ilerleyeceğine dair en ufak bir fikrim yoktu ama tanıtılan karakterin kalabalık bir İtalyan ailesinden geldiğini, evli ve iki çocuklu bir adam olduğunu söyleyebilirim. Filmin afişlerinde yer alan o meşhur arabanın filme ne zaman gireceğini ve diğer karakteri (Dr. Don Shirley) merak ederek filmi izlemeye devam ettim. İlerleyen zamanda filmin konusunun bir yol hikayesi olduğunu gördüm. Bu anlattığım kısmın çok uzatılmaması ve anlatımın yer yer esprilerle beslenmesi filmden sıkılmanıza izin vermediği gibi merakınızı da korumanıza yardımcı oluyor. Yolculuğun başlaması ile sinemanın tadına doyulmaz güzelliği, sizi kullanılan renkler ve kameranın açısıyla büyülemeye başlıyor. Siz bu görsel güzelliğin tadını çıkarırken film size Amerika’da ırkçılığın kademeli olarak nasıl değiştiğini ve ara ara kara mizaha kayan insanlardaki çelişkili tutumları tatlı bir dille anlatıyor. Karakterlerimiz birbirlerini tanımaya, birlikte vakit geçirdikçe de birbirlerini dönüştürmeye başlıyorlar. Bu dönüşüm sırasında yaptıkları diyaloglar izleyiciyi düşünmeye hatta not almaya itecek türden diyebilirim. Daha müziklerden bahsetmedim bile. Müzikler o kadar güzel ki keşke biraz daha uzun olsa dedirtiyor. Kısacası 2018 yapımı “Green Book” sinemanın büyüleyici atmosferini neredeyse her karesinde yakaladığı müthiş renk ve resimleriyle, müziğiyle ve hikayesi ile bir dönem filminde vermeyi başarmış. Dolayısıyla da aldığı ödülleri sonuna kadar hak eden, zevkle izleyebileceğiniz bir film. Siz en iyisi izleyin.