Okuma süresi 2 dk

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konardı?

Yazar

Şuheda Feyat

31. Sayı

Şiirhane

Donmuş dalına ağaçların, konacak kuşların kalmadığı günlerdi

Zaman, yıllar öncesinden sonraya ayarlanmıştı

Birinin geciktiğine, öteki koşar adım varırdı

Ve insan, saatleri bağrında zamansız taşırdı

Mekanlar belirsizleştikçe acılar tarumar olurdu

Karla kaplı bozkırın her bir zerresi yeni bir doğuma gebe,

yeşile kavuşma hasretindeydi.

Uçsuz bucaksız tarlanın ortasındaki telefon direği, 

kavuşamayan ellerin habercisiydi

Sahi, telgrafın tellerine kuşlar mı konardı?

Trenler, gitmelerin altını çift çizgiyle çizerdi usul usul*

Eşiklerde  beklerdi her kadın ve her çocuk, 

istasyonlarda büyürken sessizlik

Hayal perdelerini ansızın delip yırtmanın anlamsızlığı,

anlamsızlığın dehlizlerindeki anlam yığını,

yürekleri sağır eden bir sirenle evlerin kaderi oluverirdi

Trenin her hareketinde yeni bir hikayenin adı konardı

Yolların ve yılların sabun köpüğü edası, 

her hikayenin ortak paydasıydı

Yolcular bilirdi; tüm hikayeler bitmek için başlardı.

Pencerelerde Mecnun’un iniltileri duyulurdu,

Yusuf’un kuyusunda genç kızlardan kalma bıçaklar...

Mesela derdi oradan biri; burada mı Hacer’in çırpınışı?

Göç eden kuşlar kanatlarında hangi yaşlı güzün duasını taşırdı?

Düşen her bir kar tanesi kimin âmini?

İstasyonlarda yüklendiğimiz veda kahırları sığar mı bir kompartımana?

Pişman olanların inebileceği son durağı da geçtik

Artık tamamlanmamış her hikayenin çağrısıdır bu tren

kara ve ağır,

sessiz ve yalnız…

Vedalar en çok trenlere yakışır

Ve gitmeler anlamını en çok bir trenin daracık koridorunda bulur

Güneşe perde çekildi, artık son mendilden haber yok

Maviliklerin her yanı kucakladığı bir günde konuştu insan;

Gitmeler kalmalar,

Çıkılmayan yolculuklar,

Gidilmeyen yollar,

Varılmayan duraklar,

İnsansız istasyonlar,

Telgraf direklerinin olmayan kuşları 

ve dahası en çok insanda acı.