Sırça Saraydaki Yalnızlık

Yazar

Fahriye Ak

4. Sayı

Denemeler

Yine pencere önündeyim, yağmur yağıyor ve ben dışarıyı seyrediyorum. Şu sıralar en severek yaptığım şey: sadece seyretmek. Bahçedeki erik ağacının dalına bir kuş kondu, o da ne? Erikler büyümüş ve hala dalında duruyor. Çocukluğum geldi aklıma arkadaşımla komşumuzun bahçesindeki meyve ağaçlarına çıkardık, daha olgunlaşmadan koparır yerdik. Komşu Ali amca ‘dallarını koparmadan yiyin’ diye seslenirdi. Yemyeşil meyve ağaçları, kedileri ve tavukları vardı Ali amcanın. O zaman anladım burada çocuk olmadığı için erikler hala dalında. İrkildim bir an yine keşkelerim, yine mutsuzluk ve umutsuzluk. 

Oysa hayallerim vardı benim, çok severdim hayal kurmayı. Çok kalabalık mutlu bir yuvam olacaktı, bahçe içinde üzeri kiremitli şirin bir ev ve isimleri Gül, Sevda, Ahmet ve Umut olan iki erkek iki kız çocuğum olsun isterdim. Bahçemde meyve ağaçları ve rengârenk çiçekler... Burada büyüyecekti çocuklarım. Ah... Hayal olarak kaldılar şimdi de içimi acıtıyor hatırladıkça. Neydi oldurmayan engel? İç sesim haykırıyor ‘sendin’ tabi diyor. Senin hiç bitmeyen işlerin vardı, önceliklerin hep başka idi. İşini, kariyerini, ekonomik sebepleri, gençliğini bahane ederek hep öteledin. Evet, bir insana kendinden başka en büyük kötülüğü yapan yok. Hani derler ya ‘kimse kimseye etmiyor, herkes kendine...’ diye.

Hayat yoruyor bazen beni. Hayal kurmak, düşünmek, konuşmak yoruyor. Kafamın içinde hep keşkelerim ve pişmanlıklarım var. Hala pencerenin önündeyim. Duvar kenarında bir kaplumbağa ve minnacık iki tane yavrusu. Allah’ım ne güzeller, ne kadar özgür ve ne kadar mutlular. O an aklıma gözleri görmeyen eski bir arkadaşım geldi. Anladım ki görmek ne büyük zenginlikmiş. İçim ısındı, birden mutlu oldum ve hala mutlu olabiliyorum diye düşündüm içimden. Yağmur durmuştu ve koltuğa oturdum, şöyle etrafıma bakındım niye buradayım diye düşünerek. Ne yapıyorum? Çok monoton bir hayatım var ve her gün aynı şeyler... Sabah kahvaltıdan sonra biraz kitap okuyorum, biraz televizyon seyrediyorum, öğle yemeğinden sonra bahçede yürüyüş yapıyorum. Hiç böyle hayal etmemiştim ve yine keşkeler başlıyor. Bir odam var ama eskisi kadar gitmiyorum. Çünkü parkinson ve demans hastasıyım. Şimdi çok geniş zamanım var yapmak isteyip de yapamadıklarım için ama şimdi de... Bazen misafirlerim oluyor bana kitap ve çiçek getiriyorlar. Onlara ‘çocuğun var mı, evin var mı, evinin yerinde halı serili mi?’ diye sorarım. Yerde halı var ve ayakların halıya değiyorsa işte orası sıcacık bir yuvadır diyorum. Bana anlamsız bakıyorlar ve kısa bir sohbetten sonra vedalaşıyoruz. Ve ben yine keşkelerim ile kalakalıyorum. İçimde ne yangınlar ne fırtınalar kopuyor, tüm zerrelerim ‘ötelemeyin hiçbir şeyi güzel olan ne varsa ötelemeyin ne olur, lütfen’ diye haykırıyor.  Bir ses yankılanıyor ve odayı dolduruyor “Arkadaşlar ilaç ve yemek saati...”.

(Darülaceze’de geçirdiğim bir günden.)