4. Sayı
Gezi Yazıları
Portekiz dünya coğrafyasının büyük bir kısmını keşfeden ülkedir. 14. ve 18. yüzyıllar arası dünya hakimiyeti sürdüren ülkeler arasında bulunmuştur.
Bir macera için geldiğim bu ülke bana ikinci bir yuva oldu. Hem insanıyla hem toprağıyla hem mutfağıyla, sıcaklığıyla Portekiz benim favori ülkelerim arasına girdi. Yabancı bir ülkeye yaşamaya, çalışmaya veya okumaya gidenler bilir, insan birdenbire bir boşluğa düşer, sanki yapayalnızmış gibi hisseder dünyada… Fakat Portekiz’de bana en başından sanki ben de o ülkenin vatandaşıymışım gibi davranıldı. Kendimi hiçbir zaman orada yabancı gibi hissetmedim. Eğitim seviyesi çok yüksek olmamasına rağmen, kültürlü insanlar ile tanıştım.
Portekiz adeta bir şairler ülkesi. 15. yüzyılda Luís de Camões’dan başlayarak Fernando Pessoa’ya kadar çok değerli şairler gelip geçmiştir bu ülkeden. Yazdıkları şiirler doğa şiirleri olsun, aşk şiirleri olsun çeşit çeşittir, her türlü şiiri bulabilirsiniz Portekiz’de. Sadece kendi ülkeleriyle kalmamış, bu şairler ve eserleri neredeyse tüm dünyada tanınmış. Şiirlerde ana konu, diğer ülkelerde bulunmayan ‘denizcilik’. Lizbon’un en işlek caddelerinde denizcilerin anıtları bulunmaktadır (Padrão dos Descobrimentos). Denizcilerin ardında bıraktıkları ailelerinin ve sevdiklerinin özlemleri görülür şiirlerinde ve ‘Saudade’ kelimesinin doğduğu zamanlardır. Saudade kelimesinin neredeyse hiçbir dilde tercümesi bulunmamaktadır. ‘Özlem’ ya da ‘hasret’ diyenler olmuştur Türkçe çevirilerde, fakat anadili olan Portekizce’deki tam karşılığı yoktur diğer dillerde.
Portekiz’de, Türklerdeki gibi ozanların bestelemiş oldukları türküler de vardır: bunun adı ‘Fado’dur ve denizcilere atfedilmiştir. Yani anlayacağınız gibi, her yerde denizciliğin izleri vardır. Kendi arkadaş çevremde de fark ettim ki, kurdukları cümleler, halk dillerinde dahi olsa çok şairanedir, dilleri buna çok müsaittir. Portekiz, tarihi çok zengin olduğu için, orta çağlarda Portekiz’e çok varlıklı insanlar gelmiş olduğundan dolayı, elit tabaka çok fazlaymış ve dolayısıyla çokça saraylar bulunmaktadır. Birgün gezmeye çıktığınızda karşınıza herhangi bir köşede saray çıkabilir. Türkiye’de nasıl her köşede bir mescit bulunuyorsa, Portekiz’de de her köşede bir kilise vardır. Bu ibadethaneler çok özenilerek yapılmıştır, kendilerini belli ederler.
Portekiz Avrupa’nın en Batı ülkesi yani Amerika’ya en yakın ülkedir ve diğer Avrupa ülkelerine kıyasen farklıdır. Portekiz insanı çok cana yakındır, Atlantik okyanusuna komşu oluşu, apayrı bir atmosfer oluşturur ülkede. Ülkenin deniz ürünleri çok lezzetlidir ve en tanınmış yemekleri deniz ürünlerinden yapılır.
Başkentte yaşamanın zor olduğu, herkes tarafından bilinir. Fakat Portekiz’in başkenti Lizbon’da geçirdiğim 5 sene bana tatil gibi geldi. Hayatın stresini neredeyse hiç fark etmiyorsunuz. Ne zaman ki bir molaya ihtiyacınız oldu, kendinizi sahil başında o yumuşacık kumların içinde dalgaları seyrederken bulabilirsiniz. Avrupa’nın en uzun sahil şeridi Portekiz’dedir ve Lizbon sahil şehirlerinden bir tanesidir. Sahilde otururken, kahvemi yudumlarken, güneşin deniz üzerindeki yakamozunu düşündüğümde, hala gözlerimi kamaştırır.