11. Sayı
Filmsever
Münir Özkul ve Adile Naşit’in başrollerini paylaştığı, “Turşu suyunun iyisi limonla mı olur yoksa sirkeyle mi?” kavgası ile başlayan Yeşilçam’ın o güzide aile filmlerinden olan Neşeli Günler. Yerli olsun, yabancı olsun hiçbir film beni Yeşilçam filmlerinde, Adile Naşit ile Münir Özkul’un başrol olduğu filmler kadar etkilememiştir.
Sürekli birbirini koruyup kollarken gördüğümüz bu mükemmel çift, bu sefer birbirine zıt düşmüş bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Altı çocuklarını paylaşarak ayrılan Saadet Hanım ile Kazım Bey’in hikâyesi, dışarısı zaten bu kadar tekinsizken başımıza gelebilecek en kötü şeyin bir ailenin yıkılması olduğunu anlatır.
Abartılı hikâyeleriyle zihnimize kazınan Ziya’nın palavraları... Nikah şekeri ve jilet işleri... Jilet satmak için söyledikleri, ne zaman izlesem yüzümde minik bir tebessüme neden olur. “En iyi jilet budur. Dünyanın bütün meşhurları bununla tıraş oluyor. İngiltere Kralı, rahmetli Başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Beckenbauer, Kaleci Maier, Nadia Comăneci, Brigitte Bardot, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar.”
Saadet Hanım’ın yıllar sonra çocuklarını gördüğü sahne de Kazım Bey’in küçük oğlu Tuncay’la ilk görüştüğü sahne de çok önemli oyunculuk dersleri içerir. İnsana kendisini filmin içinde hissedip, sanki annesini, babasını veya çocuğunu ilk defa görüyormuş hissi verir. Uzun uğraşlar sonucunda kardeşler anlaşıp anne ve babalarını buluşturmaya karar verirler.
-Ee buyurun oturun bari.
-Oturayım bari. Ee siz de oturun bari.
-Ee ben de oturayım bari.
Oturduktan sonra birbirlerine laf söylerler, hakaret ederler, sonra ne mi olur? Kavga gürültü ve yeniden ayrılma. Çocukların hevesi kursağında kalır. Artık hiçbir çaresi kalmayan kardeşler o zamanlarda sürekli başvurulan bir yöntem olan açlık grevine girerler. Kazım Bey’le Saadet Hanım bunu görünce grev yerine gelirler. Bundan sonra anlaşıp, yeniden evlenmeye karar verirler. Fark ederler ki neden ayrıldıklarını dahi hatırlamıyorlar…
Kazım ile Saadet’in sirkeyle limon kavgası, Ziya’nın abartılı hikayeleri, Kazım Bey’in “Atma Ziyaa…” diye bağırmaları, altı kardeşin yıllar sonra birbirine kavuşup sarılmaları ve anneyle babayı barıştırmaya çalışmaları, uzun uğraşlar sonucunda hedeflerine kavuşmaları unutmayacağımız o sahnelerdendir.
Ne olursa olsun işlerin tatlıya bağlanabildiği, ailenin kutsallığının kendi içindeki sorunu alt edebildiği ve dışarıya karşı da direnç kazandırdığı o neşeli günlere götürür bizi.
“Bunca sene sonra birbirimize kavuşmuşken bizi artık turşu suyu değil, turşu küpü bile ayıramaz.”