15. Sayı
Denemeler
Kimi zaman ruhumda küçük delikler açılıyor. Yıpranmış bir perdenin, yer yer oluşmuş nazik geçişli delikleri gibi, kapatmak istedikçe büyüyorlar. Varlıklarını kabul ettikçe güçleniyorlar, kabul etmesen de çözüme kavuşturulması mümkün olmuyor. Bu deliklerde yaşayan küçük canavarlar var sanırsınız; gözünüzü onlara çevirdiğiniz an devleşen, şekil değiştiren, samimiyetsiz canavarlar. Ben besleyip büyütüyor olabilir miyim, yoksa zaten mi öyleler; ya da sen ben gibiler de aslında, büyük olan sadece gölgeleri mi, emin olamıyorum. Bir şekilde varlar.
Arkamı dönüp gidemiyorum, ne kadar yürüsem de koşsam da kendime varıyorum. Üstüne de gidemiyorum çünkü ben yol aldıkça varış noktam ufuktan siliniyor. Artık, sıkılıp hiç umursamayacağım o doruk noktasına varacağım anı bekliyorum.
Bir kitapta, diğer insanları ancak kendimize taktığımız gözlüğün izin verdiği kadar görebileceğimiz ile ilgili bir yer okumuştum. Eğer benim gözlüğümün camı maviyse, baktığım kişi sarı da olsa beyaz da olsa rengârenk de olsa fark etmez, kendi renklerini göremem, mavi bir filtreyle biraz yanlış biraz eksik bir şekilde görebilirim ancak.
Bakış açımızın, ancak ruhumuza taktığımız gözlüğün netliği kadar geniş ve şeffaf olması durumu, görmekle ilgili bir sorunumuz olmamasına rağmen, algılayamadığımızı ve yanlış anladığımızı düşündürmüyor değil. Taraflı ve yargılı bakmadığımızı sandığımız anlarda bile fark etmeden ötekileştiriyoruz ve ötekileşiyoruz. Ne zaman canavarlaşan ben oluyorum? Ne zaman başka canavarları ruhuma alıyorum? Sizde de oldu mu? Nasıl geçiyor? Delikler büyüyüp beni yok edecekler de kendime kalmayacak mıyım? Küçüleceklerse eğer sıkışa sıkışa patlayacak mıyım?
Mevzudan sıkılasım var.