Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Yazar

Meryem Özdemir

18. Sayı

Kitaplık

Ağırlık, hafiflik, var olmak… Sevmek, sevilmek, kalabalıklar içinde yalnızlaşmak… İçini dökmek, hatta dökememek ve kırık dökük yola devam etmek…

Her şeyin zıddıyla var olduğunu savunuyor kitap. Ama hangi kelimenin olumlu, hangisinin olumsuz olduğunu anlamak bize kalıyor. Hafiflik mi yoksa ağırlık mı olumludur? Bir insanı sevmenin verdiği ağırlık mı, yoksa biri tarafından her şeyden çok sevildiğinden emin olmanın hafifliği mi? Gitmek, kalmak ya da oradayken bile aslında orada olamamak…

Milan Kundera’nın okuduğum ilk kitaplarından biriydi "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği". Yazarın kendine has kesikli üslubuna alıştıktan sonra elinize aldığınızda bırakamayacağınız bir kitap. Okurken düşünmek, düşünürken okumak istiyorsanız yavaş ama derinden ilerleyen sayfalarda saatler nasıl geçiyor farkına bile varmayacaksınız. Nedir seni sen yapan? Vazgeçilmez olan senin için? Peki ya hayatımızda her şeyin rastlantılar üzerine olduğunu anlarsak? Bizim olduğunu düşündüğümüz hayatımızın aslında hiçbir zaman bizim seçimlerimize bağlı olmadığını anlamak... Kitapta rastlantılar üzerine birbirinin hayatında olan dört farklı karakter görüyoruz. Dördü de birbirinden farklı, dördü de birbirine zıt. Gerçek hayatta karşılaşsak bu nasıl bir karakter diyeceğimiz insanların ayakkabılarına bizi giydiriyor yazar, “Hadi onların yaşadığı hayatı bir de sen yaşa.” diyor okurlara. Ve onları anlamaya, karakterlerin varoluşsal sancılarına tanıklık etmeye bizi itiyor. Ama aslında hepsinin arzuladığı tek bir şey var: Özgürlük, var olmanın dayanılmaz hafifliği… Hâlbuki dayanılmaz hafifliği arar kişi aslında en büyük ağırlığı taşıyarak…

Kelimeler üzerinde düşünme ihtiyacı hissettiren, hayatınızı sorgulatan bir kitap. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. Var olmanın dayanılmaz hafifliğinden yana mısınız yoksa ağırlığından mı?