29. Sayı
Şiirhane
Bir zeytin ağacının
Köklerine hapsoldu zaman
Islak ve yeşil
Halka halka bekledi sırasını
İçine attıkları
Yaşlı teni kabuk kabuk
Adanın rengini aldı
Bütün yaralı şiirlerini göğe saldı
Yarım kalanlarını
İlk kalp ağrılarını
Ağlayarak adımladığı taş sokakları
Sokağın köşesini hızla dönerken
Gömleğinden tenine dolan ürkek ürpertileri
Hepsini göğe saldı
Helios dört nala geçerken yanından
Ayırmadı gözlerini dans eden güçlü bedeninden
Yorgun kollarından
İncecik bilekler şıkırdadı
Toprak turuncu uzaklardan
Çeşmelere avuç avuç uzandı
Kutsal kase gibi eller
Sızdı bembeyaz ipek boğazlardan
Köpük kırmızı üzümler
Pembe topuklara dek
Süzüldü yol yol
Sappho’nun kadınları
İncecik geçtiler şimdi
Zümrüt yaprakların
Islak yeşilinden
Zeytin ağacı sardı zamanı
Zamansız eşikleri
Boynundan öpen sarmaşıkları
Halka halka kucakladı asırları
Gökkuşağından geriye kalan
Gümüş saçlarını okşadı herkesin
Dolunay zamanları
Meyvesinden
Gövdesinden
Gölgesinden ayrıldı bazı zaman
Sır saklayan çapkın bilge gülüşünden
Vazgeçti görünenin aynalarından
Ötekine yansımayan iç çekişlerden
Tek duruşundan vazgeçmedi;
Geçmedi bir tarlanın ortasındaki
Suskun direnişinden
Sarmaladığı zamanın cesaretinden
Suyundan
Yeşilinden