31. Sayı
Denemeler
Kendimizi yalnız hissettiğimiz zamanlarda hepimizin aynı yolculuğu yaptığını hatırlayıp durumun aslında sandığımız kadar kötü olmadığını fark etmek gerçekte yaşadığımızı gösteren anlardan bir tanesidir. Tabii oraya gelene kadar hiç bitmeyen engebeli bir yolun başında durduğumuz gibi bunların hepsinin de yalnızca bizim başımıza geldiğini hissederiz ama herkesin hayat için aynı olduğunu, yürüdüğümüz yolların durduğumuz yerden farklı gözüktüğünü kabul ettiğimizde dünya, kocaman bir yola içindekiler de yol arkadaşlarımıza dönüşür.
Peki durum böyle iç ferahlatıcıysa bu kadar karmaşa niye? Öyle sanıyorum ki insan olmanın getirdiği yoğunluk bu karmaşayı yaratıyor; kimisi kendisine düşen yolu olduğu gibi kabul edip yeri geldiğinde mutluluğu elinin tersiyle itiyor, kimisi de mutlu olacağını zannederken gittiği yolu daha da dolambaçlı hâle getirip etrafındakileri de kendiyle beraber sürüklüyor. Bir sonraki adımımızda ne olacağını bilmediğimizi unuttuğumuz vakit hataya düşüp deyim yerindeyse hayatı kendimize zindan ediyoruz. Kendi ellerimizle taşlarını döşediğimiz bir zindana dönüşüyor yolculuk. Hâlbuki ördüğümüz yoldan kafamızı kaldırıp etrafımıza baksak yolun daha geniş olduğunu ve bizim üzerinde yalnızca ince bir çizgi çizdiğimizi görebiliriz. Hâliyle madalyonun bir de diğer yüzü olduğundan bu kadar insanın arasında küçük hissetmek kontrol edilmezse faydadan çok kaçınılmaz bir zarar bırakıyor kucağımızın ortasına. İşin aslı kendim gibi milyonlarca insanın olduğu düşüncesine kapılıp gittiğimde benim için güzel olan şeyler bile önemsiz görünmeye başlıyor ki zorlukların üstüne gidip yoluma devam etmek yerine neden tüm bunları kenara itip bakışlarımı başka yerlere çevirmeyeyim diye düşüyorum. Çizdiğimiz o çizginin değeri yolun süreğenliği karşısında sağanak yağmurdaki bir damla kadar küçüldüğünde gözümüzde mutluluğumuzdan, cesaretimizden, umudumuzdan ve bunlar gibi insanı insan yapan birçok güzel şeyden mahrum bırakıyoruz kendimizi. Bu sele kapılıp gitmek fark edilmeyen bir nefese dönüşüyor. Aynı attığımız adımların hayattaki yolculuğumuzun ta kendisi olduğunu eski bir fotoğrafa bakarken hatırlamamız gibi…
Ne kadar da sık unutuyoruz aslında yaşadığımızı. Canımız yanıp kenara çekildiğimizde durduğumuz yanılgısına kapılıyoruz. Aklımızdan uçup gidiyor hayatın devam ettiği, kendimizin de bu devrana dahil olduğu... Görmek istiyoruz yolun sonunda hayal ettiklerimizin olup olmadığını. Bu yüzden unutuyoruz başımızı yana çevirip pencereden gün batımına bakmayı, ağaçların insanlar ve binalarla kaynaşarak oluşturduğu silüetin silinip gidişini izlemeyi; dolayısıyla yolu seyredip gülümsemeyi.