Sessizlik

Yazar

Aybike Ulubaş

9. Sayı

Denemeler

İşten çıkmış yorgun argın eve yürüyordu. O kadar çok çalışıyordu ki eve vardığında eşi ve çocukları çoktan uykuya dalmış oluyordu. Ve sabah işe gitmek için evden çıktığında da onlar hala uykuda oluyorlardı. Çocuklarını çok özlüyordu. Her gece hepsini uykularındayken öper koklar, kendince hasret giderirdi.
Çalışmak zorundaydı. Günlük kazandığı para en fazla iki ekmek alacak kadardı.Fakat o iki ekmek sayesinde çocuklarının o gece de aç uyumadıklarını biliyor ve gece uykusuna bedeninin tüm yorgunluğuna rağmen rahat yatıyordu.
Evleri harabeden hallice bir kulübeydi. Ülkenin her bir köşesinin ayrı bir açlık, sefalet ve geçim sıkıntısı içinde olduğu bu dönemde her şeye rağmen sevdiği kadınla evlenmişti. Henüz nasıl geçineceklerini, karınlarını nasıl doyurucaklarını bilmeden çocukları oldu. Ve sonra bir tane daha...
Ertesi sabah işe giderken içinde onu tümüyle sarsan bir heyecan vardı. Yeni yıl yaklaştığı için işçilere patronları ikramiye verirdi. Ancak birkaç çikolata
ve şekere mukabil gelen bu para herkes için oldukça kıymetliydi. Çünkü hiç kimse çocuğuna yıl içinde çikolata veya şeker alamıyor ve herkes yılın son günlerini iple çekiyordu.
İşten çıktığında neredeyse gece yarısına geliyordu. O saatte hala açık olan bir dükkan bulup çocuklarına çikolatalar alacaktı. İçi içine sığmıyordu. Kızına renkli kağıtlara sarılmış olanlardan alacaktı. Oğlu ise meyveli şeker severdi. Onlarla günler sonra sarılacak ve hediyelerini verecekti.
Eşine de bir şey almalıydı. Belki bir çiçek... Onun gülleri çok sevdiği geldi aklına. Ona ilk aşık olduğu zamanları hatırladı. Henüz gencecikti, çalışmak onu bu denli yıpratmamış ve hayatı daha parlak ve renkli görüyordu. Sevdiği kıza çiçekler götürmek isterdi fakat o zamanlar da buna parası yetmediğinden şehir mezarlığında insanların kaybettikleri sevdiklerine bıraktıkları çiçeklerden çalardı. Bugüne kadar kimsenin tek kuruşuna bile dokunmamışken bu yaptığı onun vicdanını hiçbir zaman sızlatmadı. Çünkü sevgi adına bırakılan çiçekleri yine sevgi adına alıyordu.
Eşine gül alacaktı. Üstelik mezarlıklardan değil gerçek bir çiçekçiden alacaktı. Çiçekçiye binbir hayalle vardığında dükkan sahibi dükkanı kapatmak üzereydi. Yalvar yakar ikna edip bir gül aldı. En güzel ve en kırmızı gülü..
Heyecandan evine uçarcasına gidiyordu. Bir elinde eşine aldığı gül diğerinde çocuklarının çikolata ve şekerleri.. Tüm hayatını bugün yaşadığı mutlulukla kıyaslasa bugünkü mutluluğu ağır basardı.Eve varınca çocukları uyuyorsalar bile uyandıracaktı. Çünkü yarın yine işe gidecekti ve bugün onların hediyelerini aldıklarındaki mutluluğunu görmek istiyordu. Bu düşüncelerle evine doğru yürüyordu.
Issız bir caddeden geçerken kulakları yırtarcasına güçlü bir fren sesiyle irkildi. Başını çevirmesiyle yükseliği insan boyunu aşan bir derebeyi arabasının kendine büyük bir hızla yaklaştığını gördü. Kaçmaya fırsatı bile olmadı. Ne olduğunu anlayamadan araba onu ezip geçmişti. Bir saniye sonra hayata gözlerini yumdu. Eşine aldığı çiçekler ve çocuklarının çikolataları ise karanlık sokağın dört bir yanına savruldu. Kime çarptığına bile bakmayan otomobil ise ordan son sürat uzaklaştı. Hayalleri, kendi emeklerinden çalınan bir otomobilin altına kalan adam yerde kanlar içinde yatıyordu.
Ne hesabı soruldu ne de çocukları çikolatalara kavuştu...