Distopya Edebiyatından Bir Başyapıt: Fahrenheit 451

Yazar

Ayşen Özlem

8. Sayı

Kitaplık

Kitapsız bir hayat düşünebilir misiniz? Ray Bradbury’nin kitapta kurmuş olduğu dünya düzeni işte tam da böyle... Oldukça etkileyici bir konusu ve anlatımı olan kitap benim en sevdiğim bilimkurgu eserleri arasında diyebilirim. Ancak bu kitabı sadece bilimkurgu kitabı olarak sınırlandırmak doğru değil. Kitap aynı zamanda fantastik, gerilim ve macera yönü çok olan bir roman.

Ana kahramanımız Guy Montag işini severek yapan bir itfaiyecidir. Dünya düzeni değişmiş, teknoloji gelişmiş, evler yangına dayanıklı bir plastik kaplama ile yapılmış veya kaplanmıştır. Bu dünya düzeninde evlerdeki tüm duvarları kaplayan televizyonlar tüm hayatı işgal etmektedir ve kitaplar yasaktır. Bir itfaiyeci olan Guy’ın işi ise, diğer tüm itfaiyeciler gibi yasa dışı olarak belirlenen ürünleri en önemlisi de kitapları yakmaktır. Teknoloji o kadar gelişmiştir ki itfaiyecilerin yapamayacağı işleri yapan mekanik tazılar dahi vardır. Yaptığı iş üzerine düşünmeyen Guy, hayatı televizyondan ibaret olan eşi Mildred ile beraber yaşamaktadır. Mildred televizyon izlemek dışında bir şey yapmıyor ve sık sık intihar ediyordur. Bir gün Guy yeni komşuları Clarisse ile tanışır, Clarisse diğer insanlardan farklı şeyleri merak eden ve gökyüzünü seyreden birisidir. Kısa zamanda Guy komşusunun bu halinden etkilenecek ve hem yaşadıkları dünyayı hem de yaptığı işi sorgulamaya başlayacaktır. İnsanların uğrunda büyük bedeller ödediği bu kitaplar neden yasaktır? Bu kitaplar neyi anlatıyordur? Bu düşünceler sonrasında Guy kendisinin ve hiç kimsenin alacağını düşünemeyeceği riskleri göze alarak büyük bir maceraya atılır. İçinde yaşadığı dünya ve yönetim hakkında bir kez farkına vardığı karanlık gerçekler vardır. Bu gerçekler ile yaşadığı yüzleşmeler onu harekete geçirecektir. Artık durması imkânsızdır. Yaşadığı bu macerada düştüğü çelişkiler, içsel hesaplaşmalar sizi mutluluk, hayat ve kitaplar hakkında gerçekten düşünmeye sevk edecek. Çünkü kahramanımız kitapta şöyle der; ‘Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu bildiğim tek şey, on on iki yıldır yaktığım kitaplardı. Bu yüzden kitapların faydası olur diye düşündüm.’ Bir korku ütopyası, distopya yaratan yazarın anlatımı çok akıcı ve yalın. Okumaya devam ettikçe kitaptaki aksiyon artıyor ve bir yerden sonra kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. 1950li yıllarda yazılan kitabın ana fikri; daha yeni yeni çıkan küçük ve siyah-beyaz, görüntüsü net olmayan televizyonların her evde yaygınlaşması ardından yazarın aklına düşmeye başlamış. Bu böyle sürerse kitapların dünya üzerinden yok olacağı fikri ile hareket eden Bradbury’nin 1953 yılında kitabı yazarken kurduğu hayal gücü o yılın teknolojisine göre gerçekten şaşırtıcı. Ayrıca bugünden bakınca kitapta olan birçok şeyin o dönemden sonra hayata geçirilmiş olması da insanı etkiliyor. Günümüzde kitapların terkedildiğini görmeye başladığımız şu günlerde ise yazarın okuma eyleminin kaybolması fikrinin gerçek olabileceğini insanı üzerek düşündürüyor. Bradbury’nin kitabının adını nereden aldığını öğrendiğinizde de oldukça etkileneceğinizden eminim. Sizce bir kitap kaç derecede yanar?