Bir Şiirin Doğuşu

Yazar

Süveyda Güleç

8. Sayı

Denemeler

Benim ölümü kim bekleyecek?
Ölümü gözleyen şiirler yazacağım bulduğum her loş ışık altında
Asker yeşili kollarımla sarılacağım dizelerine her birinin Ama öyle şatafatlı, havalı kelimeler kullanmam bu defa Çünkü ölümü süslemeye gerek duymaz nedimelerim
Başımda nöbete kalmış, ağlamaktan kafiyeleri morarmış
Sadakatinden emin olduğum mısralar bunlar
İki yüzlülükten uzak ve yüzsüzlüğe tahammülsüzler
Kısık sesle mezar taşımı okumaya çalışacaklar
Çizgili renkleriyle geceye meydan okudukları gibi

Zaman katili bir fotoğraf tutuyorum ellerimde
Bu fotoğrafı tutarken çekilmiş siyah beyaz bir fotoğraf işte
Ölümün yanı başında intihar süsü verilmiş bir çiçek,
Cansız bedeni yatıyor buzlu toprak boyunca ve
Vicdan azabı gibi sarıyor cesedimi

Başlangıca dönelim mi en iyisi, ta en başa?
Soğuk bakışmaların uzun ve aynasız koridorlarda kaldığı yalnızca,
Bağımlı sandalyelerde şarkıların dönüp durduğu zamanlara?
Duyduğu günahları silmeye çalışan hafıza plağımın bozulduğu yıllara
Dönelim mi?

Bir itiraf seansı yapsak ölümle bu geceki buluşmamızda
Ve eğer atlatabilirsek mezar bekçilerinin fenerlerini usulca
Koyusu en renkli sularda yürüyüşe bıraksak kendimizi
Bana kendinden bahsetsen biraz
Ölümünü anlatsan, bense dinlemeden söylediklerini
Acılı geçmişini okusam, geleceği olmayan gözlerinde

Yeni doğmuş şiirlerin bile kuramadığı tesadüf saatlerini
Paslanmış çivileri cebimde cezalandırarak eskitiyorum
Zaman kaçmakta usta, kovalamak demek ölüme davetiye çıkarmak
Şimdilik en iyisi peşini bırakmak,
Hem zaten nedimelerim izinli bu sabah,
Peki ölümlü şarkıları kim çağıracak?

Tek başına ağlıyor bir fotoğraf yine plastik çiçekler arasında
Kalemin kağıtta bıraktığı ize biraz saygısı olan varsa veya
Korkuluk kargaları kafiyelerimi kovarsa ölümden habersiz
Çoktandır içinde saklanan sırrını sobelerim hayatın
Ve sorular sorarım cevapları tren vagonlarında uyuyan

Neden korksun ki şiirlerim?
Çocuk şiirler de gömülmeyecek mi tarihin tozlu sayfalarına?
Neden yaşasınlar bu hayatta öksüz ve yetim?
Nasıl olsa ölüm unutulmak değil mi eninde sonunda?
Kendi kazdıkları kuyuya düşüp ölmeden metaforları,
Benim kazdığım mezarda yaşatırım yıllarca onları
Ve son bir fotoğraf çekilirim alfabetik sıraya dizip hepsini
“Ölüm” deyin bakalım, hadi herkes aynanda
En güzel ağlayanı arar gözlerim ve son vagonun ucundan atlayana veririm
Henüz anlamını yitirmemiş mecazlarımı

Modası geçmiş izinler çıkarırım şiirlerimde kullanmak için
Hatta özürler dilerim kendimi nesirlere affettirmek için
Empati yeteneği gelişmiş bir şair mi olmak istersin?
Hüzünlü mısralar sana intikam dolu gözlerle bakarken ve
Kendini darağacına gidenlerin belli akıbeti sayarken
Yaşamak kolay mı zannedersin?
Edebiyatın gözyaşları topraktan taşıyor, gömülü çoktandır kalemler
Arkasından yakılan ağıtlarda yeşerecek belki yıllar boyu dörtlükler

Sonumuzu görelim mi, ne dersin gidelim mi en sona?
Ellerinden tuttuğum şiirlerimi kaybetmeyi göze alıp kaldırımlarda
Adam asmaca oynarım bazen ve sokaklar ıssız kalınca
Kendimi ipte bulurum yalnız köşe başlarında
Burası, her şeyin başladığı yer
Burası değil
Burası, her şeyin başladığı yer
Burası değil
Burası, her şeyin başladığı yer
Ve burası, her şeyin bittiği yer
Oyunun sonuna mı geldik dersin?