Sessizce

Yazar

Kadriye Çiçek

8. Sayı

Denemeler

Aynı gökyüzü altında binlerce, milyonlarca birbirinden farklı hikaye, kalp, zihin, amaç, sebep, görüş, hayal... Milyonlarca, binlerce. Farklı. Bazısı birbirine tezat, bazısı birbirine eş. Çoğu birbirinden bihaber. Biz mi yaşamın içinde debeleniyoruz, yoksa yaşam mı içimizde debeleniyor bilemedim. Huzursuz ama sakin, sessiz bir ahenk hepimizin içinde. Herkes yabancı şimdi birbirine, birbirinin hikayesine; en çok da kendine.
Peki ama neden, nasıl? Tüm bunlar görünmez bir hayalet gibi. Geçiyor ruhumuzdan, bedenimizden, hikayemizden bize görünmeden. Görünüyormuş gibi yapıyor belki de, nasılsa görmeyecekler düşüncesiyle. Hepimiz karanlık bir tünelde kaybolmuş gibiyiz. Tasa ve koşuşturmaların, ihtiras ve korkuların, endişelerin, zulümlerin, açgözlülüğün, nankörlüğün, merhametsizliğin bol bol olduğu bir tünel. Bir döngünün içindeyiz; buğday öğütür gibi öğütüyor bizi. Akıp gidiyoruz zamanın içinden, birbirimizin hikayesini durup dinlemeye ve dokunmaya vaktimiz yok. Kendimizden uzaktayız, sessizce katılaşıyoruz. Bir yerlere doğru yol almış gidiyoruz, bilip bilmeden ve görüp görmeden. Neden böyle olduk, neden böylesine o karanlık tünele alıştık ki? Yolumuza kırgınlıktan taşlar, yorgunluktan kumlar serildi. Sessizce katılaşıyoruz.
Günlerimiz dargın. Geçtikçe zamanın başlangıcına geliyor sanki günler. Telaşlı, hor görülmüşlükten geçmiş ve argın. Ne gecesine ne sabahına sığdığımız karanlık, umutları savruk, göğü dumanlı günlerimiz. Ve her şeye karşın yine yaşıyoruz; sevmeye vakit az, yaşamaya mecal. Lakin serzenişe, endişeye, karmaşaya, şefkatsizliğe, umutsuzluğa ve umarsızlığa mahal çok. Çünkü kendimize uzakta ve yabancıyız, dinleyemez, anlayamaz ve hikayelere dokunamayız. Çünkü bilmiyor, görmüyor, duymuyor ve hissetmiyoruz. Kendimizi bilmeden ben diyoruz. Sessizce katılaşmaya yüz tuttuk kendimizi, fırlatıldık karanlık tünele; alıştık, alıştırıldık...