7. Sayı
Kitaplık
Herkese merhaba sevgili okur arkadaşlarım,
Asırlardır Rus ve Dünya Edebiyatındaki yerini koruyan, özelliğini ve önemini kaybetmemiş “İnsancıklar” diğer bir adıyla “Zavallı Yoksul İnsanlar” romanı, tam anlamıyla dibe vuruşun ortaya çıkardığı bir eserdir. Dostoyevski’nin henüz 23 yaşında iken yazdığı ilk eseri olmakla birlikte hem yazarımız için hem de Rus edebiyatının gelişimi için bir dönüm noktası olmuştur. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; bana en ilginç gelen nokta bu eserin ortaya çıkışının bir tesadüf oluşudur. Şöyle ki, Dostoyevski mühendislik fakültesinde öğrenci iken aynı zamanda yoksulluk ve parasızlıkla da mücadele etmektedir. Oldukça zor ve sıkıntılı dönemler geçiren yazar psikolojik çöküntüler yaşamakta, zaman zaman da fiziksel hastalıklar geçirmektedir. İçinde bulunduğu bu buhranlı dönemlerde yoksulluktan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Döneminin önde gelen edebiyat eleştirmeni Vissarion Belinsky’nin de övdüğü Dostoyevski gerçekten müthiş bir yetenek ki, yaşadığı bu zor günlerini birer edebi sanata dönüştürür. Derler ya: “Zirveye çıkmak için önce dibi görmek gerekir.” Sanırım Dostoyevski bunun en güzel örneğidir. İlk olarak çevirilerle başlayan yazar, yaptığı onca çeviriden pek bir gelir elde edemez. Ta ki, bir gün yaşadığı Petersburg’ta döneminin ileri gelen realizm yaratıcısı ve oyun yazarı Honore dé Balzac ile yolları kesişene kadar. Dostoyevski’nin son olarak çevirdiği, yazarı Balzac olan roman, onun yazacağı ilk eserine ilham kaynağı olur ve “İnsancıklar”ın ortaya çıkışı bu vesileyle olur.
Kitaba dönecek olursak; Yaşlı ve yoksul bir katip olan Makar Alekseyevich ile yine onun gibi yoksul ama oldukça genç uzaktan bir akrabası olan Varvara Alekseyevich’nın birbirlerine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Bir avlunun karşılıklı iki yakasında yaşamalarına rağmen mektuplarla iletişim kurarak yoksul yaşamlarında birbirlerine destek olmaktadırlar. Yaşlı Makar Alekseyevich bu yardıma muhtaç kıza sorumluluk duygusuyla karışık merhametle maddi yardımda bulunmaktadır. Fakat kendisi de bir o kadar yardıma muhtaçtır. Yaşlı Makar başlangıçta acıma duygusuyla hareket etse de zamanla bu zavallı kızcağıza âşık olur ama bu aşkı kendisine bile itiraf edemez. Öyle bir aşktır ki bu, yalnızca iyiliğini düşünerek, saflığından ve masumiyetinden zerre kadar şaşmayan, şimdilerde bir benzerine rastlayamayacağımız saygın, yüce bir aşk… “Eşsiz Varvara”, “Güvercinim Varvara” ile başlayıp, “Sizin Olan”, “Sonsuza Kadar Sadık Dostunuz” ile biten sevgi, şefkat dolu satırları yüreğinizde hissetmemek mümkün değil. Aşkın kaç türlü hali vardır bilemem ama açık olmak gerekirse ben hiçbir kitapta şimdiye kadar böylesini okumamıştım. Hakkını vermek lazım, genç Varvara da kendisine gösterilen bu ilgiye karşı asla nankör olmamış, maddi manevi desteğini esirgememiş, içten bir bağlılık ve sadakat göstermiştir.
Kitap Varvara ile Makar Alekseyevich‘in aşkından yola çıkarak insancıllığı, merhameti, dayanışmayı anlatmaktadır. Yazıldığı dönemin izlerini, yoğun olarak yoksulluğu, özlenen köy yaşantısını, kalabalık, şaşaalı, gürültülü şehir hayatını, insanlar üzerindeki kasveti gözler önüne sermekte, bunu üzüntüyle dile getirerek mutlu bir dünyadan kopuş olarak değerlendirmektedir. Gogol ve Puşkin’den etkilenen Dostoyevski bu sıra dışı olarak görülen yeteneği ile bir ilki gerçekleştirerek döneminin “Çağdaş İnsanlığın Temsilcisi” olarak gösterilmiştir. Eserlerine baktığımızda bunu sonuna kadar hak ettiğini görüyoruz. Bugün, bu eserin ortaya çıkışından yaklaşık 150 yıl sonra bile okurlar üzerindeki salt etkisi devam etmektedir.
Dostoyevski’nin daha önce başka bir eserini okumuştum. Sanırım başlangıç için yanlış bir seçimi olmuş. İlk kez okuyacaklar için tavsiyem bu kitaptan başlamalarıdır. Yazarken çok genç yaşta olmasına rağmen kitap kusursuzdu. Kitabı bitirdikten sonra çevirmenin sözlerini yineledim ve dedim ki; “Evet, Belinski haklı çıktı…”