4. Sayı
Kitaplık
Stefan Zweig; Viyana doğumlu Yahudi kökenli Avusturyalı yazar.
Bir çoğumuz insan duygularının kaleme alınış tarzından çok etkileniriz. Kendi yaşadığımız duyguları bizim yerimize izah eden insanı hayranlıkla okuruz. Hele bir de o duyguları okurken hissettiriyorsa ne ala.. İşte Zweig öyle bir yazar.
Bilinmeyen bir kadının mektubu’nu, hayatımın belki de duygulardan en yoksun olduğu bir döneminde okudum. Bana tekrar hissettiren, duyguları hatırlatan bir kitap oldu. Okurken kalbim çarptı, ellerim terledi, hatta ağladım. Beni götürdüğü o hisler dünyasından büyülenmiştim. Kitabı bitirip son sayfayı çevirdikten sonra “Ben ne okudum?” diye sordum kendime. Okuduğum kitap öyle yoğundu ki hiç durmadan ilk sayfaya dönüp baştan başladım. Hala ara sıra bu kitabı tekrardan okurum ve yeni şeyler bulurum.
Kitabın orjinal dili Almanca. Türkçe çevirisini ise Ahmet Cemal kaleme almış. Çevirileri her zaman çokça eleştiren biri olarak bu çeviriyi dilin kullanımına hayran kalarak okudum. Türkçesinin edebi halinden çok etkilendiğim için bir de Almancasını okumaya karar verdim. Almancası ise ayrı bir edebiyat şöleniydi sanki. Almancadaki edebi anlatım Türkçe’ye başarıyla çevrilmiş. Kitap insanı her dilde etkilemeyi çok iyi başarıyor.
Bu bir aşk hikayesi. Fakat okuduğumuz aşk kitaplarından bir farkı var. Bu sefer aşkı bir kadından dinliyoruz. Bir kadının aşkına şahit oluyoruz. Bir kadının ne denli sevebileceğini görüyoruz ve hissediyoruz. Öyle büyük bir sevda ki yaşanan, okuyucunun göğsünde bir sancıyla ona eşlik etmemesi elde değil. Çocuk yaşta başlayan ama bütün bir ömrü etkilemiş bir sevda.. Hayatının neredeyse tamamını severek geçirmiş bir kadın ve onun sevda satırları...
Sevdiği adama yazdığı mektuba “Sana, beni asla tanımamış olan sana” diye başlıyor. Bir insanın bu denli sevgide dahi tanınamamasına insan hayret ediyor. Dağları deldiren sevda, bazen tam önümüzde olsa dahi görünmüyor.
İnsanın çocukkenki sevgisinin saflığını ise şöyle anlatmış kahramanımız “Seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle gibi ve bir köpeğin sadakatiyle kendini adayarak sevmedi, çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz”
Bu kitabı okuyan kişi eğer bir edebiyatçı ya da edebiyat aşığıysa okurken bu sevdanın dile getirilişinden büyülenecektir. Bir psikolog veya psikoloji ile ilgilenen biriyse yaşanan aşk hikayesinin insan ruhundaki temellerine bakacaktır. Bir çok yönden araştırmaya değer bir anlatım ve hikaye var karşınızda.
İnsanın hayatında dönüm noktaları olur. Kimi zaman bir şehir kimi zaman bir olay kimi zamansa bir insan değiştirir hayatımızın bütün şeklini. Bu kitapta bir insanın, bir başka insanın hayatına ne denli etki ettiğini okuyacaksınız. Ve hiçbir etki tek bir sonuç vermiyor. Devam eden bir silsile gibi birçok sonuç doğuruyor. Bir sevdanın doğuracağı bütün sonuçlara razı olmuş bir kadının ne denli güçlü olduğuna inanamazsınız.