11. Sayı
Kitaplık
Kitabın ismi bile konusuna dair detay veriyor aslında. Uzunca bir ön sözle başlıyor kitap. Sabırla okumanızı tavsiye ederim. Genellikle kitapların ön sözlerini okumamama rağmen bu kitabın ön sözü beni kendine çekti ve büyük bir dikkatle okudum. Çünkü dönemin, yani 1830’ların adalet sisteminden ve siyasi hayatından pek çok bilgi içeriyor. Böylece yazıldığı döneme hâkim oluyor ve okuduklarınızı daha iyi anlıyorsunuz.
Yazar, idama mahkûm edilen bir gencin neler hissedebileceğine dair ne kadar duygu varsa kitaba yansıtarak bizlere hissettiriyor. Mahkûmun içinde bulunduğu zihinsel ve bedensel ruh hallerini en ince ayrıntısına kadar okuyoruz. Pişmanlıklar, üzüntüler, özlemler, yarım kalmış mutluluklar… Özellikle mahkûmun küçük kızıyla son kez görüşme anının yazıldığı sayfalarda hüzün doruk yapıyor ve gözleriniz doluyor.
O dönemin Fransa’sında ağır suçların cezası olarak mahkûmun giyotinle başının gövdeden ayrılması yöntemi kullanılmaktaydı. Giyotini ve insanların giyotine olan tepkisini de bu kitapta okumak mümkün oluyor. Halkın giyotinle öldürülecek mahkûmları acımasızca, kana susamış bir şekilde ve hiçbir şey olmuyormuşçasına izlemesi yazar tarafından eleştirilen bir nokta olmuş. Benim okuduğum ilk Victor Hugo kitabıydı. Ve diyebilirim ki üslubu, verdiği mesajlar ve içeriği ile bende ayrı bir yere sahip oldu. Kitapta en beğendiğim alıntı ise şu oldu: “İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmlardır.” Ne kadar doğru değil mi?