6. Sayı
Kitaplık
Öncelikle piyesleri, sarkazmları ve viktoryan dönemini ele alan hicivleri ile bilinen Oscar Wilde için çok karanlık bir kitap Dorian Gray’in Portresi. Tek romanı olan bu eserde umudun kırıntısı yoktu. Oscar’ın son ruh halinin en büyük temsilcisiydi ve bu kalbimi en yakın hissettiğim yazar hakkında çok hüzünlü bir anlam taşıyordu.
Oscar Wilde’ın ruhunun parçaları, hortkuluklar gibi kitaptaki karakterlere tutunmuştu. Lord Henry, Oscar’ın keyifli anlarının, onun muazzam eleştirisel üslubunu ve çoğunlukla felsefesini taşıyan ve kitabın karanlığını kıran, yazarın yazarken ki dönemde içinde taşıdığı ve hala onunla birlikte olan komedisiydi.
Dorian Gray’in kitabın başındaki naif, kibar, utangaç ama küstah tavrı ise Oscar’ın masumiyetini yitirmeden önceki halini temsil ediyordu. Dorian Gray’in Portresi, Oscar’ın Reading Hapishanesi’nde aynaya bakarken, boynuna dolayamadığı ipek şalı, ceketinde eksik nadide çiçeği, üzgün gözleri, o zamanda kullanmadığı sivri dile ile birleşmiş yüzündeki her çizginin eseriydi. Portre, Dorian’ın bütün yasaklı düşüncelerini ve eylemlerini üstünde taşımakla birlikte, insanın yüzü de Dorian’ın portesindeki gibi bir haritaydı.
Basil Hallward’ın ise sıkıcılığı gösterimi ve bir Velazquez yeteneklerine sahip olmasına rağmen çok takdir edilen bir ressam olmaması, Oscar’ın döneminin tartışılan ve bazen sırf sanatı için tahammül edilen ve bazen de sanatı yüzünden tahammül edilmeyen haliydi.
Oscar Wilde bu üç karakter için şunu söyler: “Basil Hallward benim olduğumu sandığım kişi, Lord Henry beni sandığınız ve Dorian Gray ise olmak istediğim kişi.”
Dorian Gray’in Portresi’nde çok önemli iki soru vardı. Yeteneklerimiz ve güzelliğimiz erdemlerimizden öte, tanrısal bir şekilde takdir görürse bu bizi nasıl etkiler? Bu biraz ihtimal dışı görülse de, zamanında vahşi eleştirilere maruz kalmış Oscar’ın derinliklerinde, beş çayı partilerinde konuşulmak ve Dorian gibi övgüye ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Bir diğer gerçek ise, insanın ölümcül günahlarının, bizi iyi yapan değerlerimizle bile ortaya çıkabileceğidir. Güzellik tehlikeliydi, takdir edilmek ise daha da tehlikeli. Sanatçıların her şeye sahip olduklarından dolayı kendilerini kaybetmelerine şahidiz. Çünkü sorun şu ki, tanrının bazı özelliklerine sahip olup, yaratsak ve eser ortaya koysak bile biz tanrı değiliz. Ne kadar hedonizmi kovalasak bile sonsuz mutluluğa sadece yaklaşabiliriz ve yaklaştıkça aslında uzaklaştığımızı fark ederiz.
İkinci soru da kitabın sonundaydı. Onca zamana, yaptıklarımıza ve yaptıklarımızdan iğrenmemize rağmen, yeniden iyi olmamız mümkün mü? Yeni bir yaşam mümkün mü? Her şeyin anısını, parlak bir bıçakla öldürebilir miyiz?
Dorian Gray’in Portresi, bunca soru ve daha fazlasını barındırmakla birlikte asla “dış görünüş yanıltır” kadar basite indirgenemez.