3. Sayı
Denemeler
Her yol yeni hayatlar...
Geçen sene yine bu zamanlar bir Ramazan günü. Konya-Bitlis güzergahında yolculuk...
Her yolculuk yeni bir yol arkadaşı, farklı hayatlara şahit olmak benim için. O yüzden hep çift kişilik koltuk alırım, cam kenarından. O gün de yine hangi sürpriz isimle kesişecek bakalım yolumuz diye bekledim. İki üç saat sonra Nevşehir’de durdu araba. Yol kenarından bindi, birkaç çuval küçük bir valiz yol azığı koyduğunu düşündüren çuval heybesiyle; üzerinde iki örgü yelek üzerine giydiği hırkası, iğnesiz tutturduğu başörtüsüyle muavinin arkasından.
‘Yerin bura teyze’ diyen gence “tamam guzum” deyip oturdu yanıma. Selam verdi anacan tavrı ve yüz ifadesiyle. Tanıştık, Van’a gidiyormuş. Benim yolculuğum bitene kadar birlikte olacaktık, çok sevindi. Çok gidip gelmiştim bu uzun yolları. Yaşlı teyzelerin, yanındaki yolcunun erken ineceğini duyduklarındaki hoşnutluklarına şahit olmuştum hep. Diz ağrısı, romatizma, varis şikayetleriyle yan koltuk ne kadar boş kalırsa o kadar iyiydi bacakları için. Adının Rahime olduğunu öğrendiğim yol arkadaşım ise benimle 14 saat yol gideceği için öyle içten sevinmişti ki, güzel bir yolculuk geçireceğimizi anlamıştım.
Sahura bir saat vardı. Otobüs sürekli durup çorba içilecek uygun bir mekan araştırıyordu yolcuların “sahur geçiyor kaptan” sitemleri arasında. Uygun bir yerde durana kadar uyuklamaya başladım. Teyze “gah yi de yat” dedi yarı sitemli, heybeden çıkardığı poşetlerin hışırtısında. Annemin sahura kaldırışı gibi hissettim, uzun zamandır gurbette hasrettim böyle şefkatli söze siteme. Öyle mutlu oldum ki evde naz edip uykuma devam ettiğim bu çağrı öyle huzur verici, öyle sahipleniciydi ki anında açıldı uykum. İkimizin önüne bir sergi açtı; domates, salatalık ve o zaman öğrendiğim Nevşehir simidini koydu üzerine. Ben de çıkardım Allah ne verdiyse.. Salatalıkları yıkayıp atmıştı çantaya muhtemelen; hala su damlaları üzerindeydi. Küt diye kırdı, bıçak çatal yoktu ikimizde de. Piknik usulü yedik. Nevşehir simidini anlattı çok seviyormuş, anlattıkça daha lezzetli oldu nimet. En tatlı en doyumlu sahurlarımdan biriydi. Abdesti bozulmasın diye sabah namazını bekledi uyumak için.
Daha tanışalı iki üç saat olmuştu. Güneş doğarken kafa kafaya vermiş uyuyorduk, gören anne kız sanardı.
ol boyu hayat hikayesini anlattı. Bataryasını doldurduğum telefonumu babama konum bildirmek ha-ricinde elime almamıştım. Okumak için aldığım kitap ve izlenecek filme hiç başlamadığım gibi..
.....
İki evlilik yapmıştı, 4 çocuğuyla çok sıkıntı, şiddet görmüştü. En sonunda 4 çocukla kapı önüne konmuştu. Akrabalarının yanına yerleşmiş onlar da misafirliğini kısa tutmuşlardı. Samsun’dan bir adamla evlendirilmişti. Buraya kadarki hazin sesi ikinci eşini anlatırken öyle vefalı öyle hoşnut bir tona bürünmüştü ki anlatacaklarıyla hüznümüzü dağıtacağını anlamıştım.
Dört çocuğuna öyle güzel bakmıştı ki “öz babadan iyi” dedi. Birlikte bağda bahçede çalışıp uçurmuşlardı yuvadan 3 çocuğunu; onun deyimiyle ikisinin çocuklarını...
“Son numarayı da okuttu.“ dedi. “Şimdi onun yanına gidiyom Van’da öğretmen”. En küçük kızı üniversite okurken gururu kırılıp utanmasın diye harçlığın var mı diye soramazmış amca. “Elinde oldukça bol bol gönderirdi parası bitti mi diye sormadan.”
Bir süre sonra amca ağır hasta olmuş. O zamanlar Samsun’da bir dağ köyünde köy bekçiliği yapmışlar, tek hane kendileriymiş. “Adam yataktan kalkamazdı, ayısı çakalı olur ormanın kızım! Her gece yatmadan evin iki yönüne iki el ateş eder öyle uyurdum.” dedi.
Gürgenin dibine sakladıkları kavanoza her ay dişlerinden tırnaklarından arttırdıkları birikimle ev almışlar Nevşehir’de; amca hasta olduğu için evi teyzenin memleketinden almış.
Yarınım yok, toprağına dönsün, gurbet yaşamasın buralarda diye düşünmüş belki de.
Çocukları okuttuk,everdik, ev aldık, hâlâ da ondan kalan maaşla yerim ekmeğimi” dedi.
“Kızım hiç bilmezdim, bilemezdim bunların nasip olacağını. Allah’a sığındım o babalı yetimleri korudu; karşımıza adamımı çıkardı. Hepimizin talihiydi. Ha çok da güzeldi haa” dedi içten gülüşüyle. Sonra küçük cüzdanından çıkardığı vesikalık fotoğrafını gösterdi “Bak nasıl da güzel adam. Ben gibi çirkini nasıl da almış e mi?” diye sordu fotoğrafa dalıp giderken. Sonra bir fotoğrafdaha çıkardı. “Bu da hastalandığında çekildiği.. nasıl da eridi gözümün önünde o koca adam “dedi. Kendisinin bir fotoğrafını verdi bana “Al Rahime teyzenden bir hatıra kalsın, saklarsan”.Memnuniyetle aldım, güvenine hayret ederken.
“Bir gün incitmedi ne çocukları ne beni. Ailesine de ezdirmedi 4 çocukla kaldıydım başına -hiç sevmezdi böyle dememi- zor tabi guzum. Ama hiç senin çocuğun demedi. Yavrum, evladım diye severdi hepsini.” Ramazan günü hem oruç hem yolcu ağzıyla amcaya yürekten dua ettiğinin farkında mıydı bilmiyorum.
Bir gün kul hakkına girmedi, tarla bahçenin ilk ürününü komşulara dağıtırdı; durumumuz o zamanlar yoktu pek kızım ama yine de verirdi gördüğü bildiği mağdura, fukaraya” dedi, elindeki fotoğrafın üzerinde incitmekten korkar gibi parmaklarını gezdirirken.
Amca vadesini doldurup giderken ‘babalı yetimlerini’ ve eşini kendisinden razı ederek göçmüştü.
Her insanın vadesinin ne zaman dolacağını bilmediği tek bir hayatı vardı. Evet sıkıntılar hastalıklar imtihandı, bolluk ve sağlık gibi. Bunlar irade dışı verilendi. Ama evlada merhamet, eşe hassasiyet, fakire sırt çevirmemek, kul hakkı yememek, mazlumu zalime ezdirmeyip kol kanat germek... İşte bunlar bizim hayata karşı duruşumuzdu, insaniyetimizdi.
Kendisine eza eden ilk eşi de ölmüş. Bu kadar bahsetti ondan: “Öldü!”. Dünyadan göçüp giderken nasıl yâd edildiğimiz belki de ebedi alemdeki şahitler beyânımızdı.
Teyze fotoğrafa dalıp giderken muavin Bitlis’e yaklaştığımızı söyledi.
Ne çabuk bitmişti yolumuz. Elimdeki vesikalık fotoğrafı koyarken cüzdanıma keşke biraz daha sürseydi bu yol arkadaşlığı diye hayıflandım.
Evet tıpkı hayat gibi yolculuğumun da sonu gelmişti.
Anadolu kadını bu çilekeş kadın sonraki zamanlarda ondan, iyiliğinden ve eşinden bahsedildiğini hiç bilemeyecekti ama ondan razı olan şahitler arasında yazılacaktım... Hayatlarına şahit diğerleri gibi.
Ellerinden öpüp helalleştim, çantamı sırtlanmıştım ki numaramı da kaydetmemi istedi telefonuna. “Otobüs arkadaşı yaz e mi” dedi adını neyim unuturum da yol arkadaşlığımızı unutmam der gibi. Aldım numarasını. Ayağa kalkmış el sallarkenki tebessümü bende son fotoğrafı kaldı. Ha bir de vesikalığı.
Hâlâ görüşürüz telefonda. Tanıyamayacakmışım gibi her açışında “beni hatırladın mı ben otobüs arkadaşı” der.
.....
Bu vadesinin ne zaman dolacağı bilinmez, menzili bilinmez hayat yolculuğunda adımız sanımız geçici, yol arkadaşlığımızın izleri bâki...
Güzel yol arkadaşlarına düşsün yolunuz.
Vesselam