Ondan Uzak

Yazar

Salih Bilgili

15. Sayı

Denemeler

Ay ışığından bozma bir gece, kokusu olmayan, burnun içini titreten bir soğuk ve her akşamki gibi o yokuş yoldayım. Ne zaman o meyhanenin yolunu tutsam aklıma çocuklar geliyor ama ne edeceğimi bilemediğimden yine tutuyorum o yolu. Ben böyle olsun istemedim, ister miydim ceylanımdan ayrılayım. Tek korkumdu onu yitirmek, bu lanet dünyanın kahrını o gizliyormuş bunu nerden bileydim. Ah canım, ömrüm, cananım. Bu yollar da pektir ayağımı çamur eder, hem de ne çamur, sanırsın yutacak seni mübarek. Soğuk bir yandan, çamur bir yandan yürüyorum meyhaneye. Aklımda tahsilimden kalma düşünceler, okuduğum kitaplardan kesitler, hiç aklımdan çıkmayan aslında gerekli ama artık gereksiz olan bilgilerle...

Yol ki yol demeye ne hacet. Etrafımdaki balık dükkanlarının ışığı da olmasa adımını göremez düşer mahvolursun maazallah. Bu dükkanların da bir iyiliği yoktur, balık dükkanında deri yemeni satılır mı hiç? Ama burada satılıyor. Araplar için ellerinden geleni yapıyorlar. Az çok belli olan suratlarından insanların Arap olup olmadığını seçen bu mahluklar artık Türk’ten Arap’ı seçmekte pek maharetliler. Belki de beni her akşam gördüklerinden bellemişlerdir bilemiyorum. Çocuklara gelecek olursak eğer, ceylanım benden gittiğinde biri dört biri yedi yaşındaydı. Şimdi büyüdüler de artık bana laf karşılamaya eriştiler. Seviyorlar mı bilmem ama bence seviyorlar. Sevmeseler geceleri yemeği sobanın üstünde tutmazlar. Ben bu meyhanede vakit geçirecek adam değildim, nerden baksan tutarsızlık. Kokuya gelmezdim ben ki girdiğim yerde sigara içilse adım atmazdım. Gel gör ki kader, ah kader vah kader! Ben de öleydim ne olurdu? Sokaktan ufak adımlarla bir o yana bir bu yana yürürken çamurdan kaçarak, ne şiirlerden ne şairlerden hatıralar geliyor aklıma. Ama bir türlü yetmiyor bana bu hayat. Sevdiğimi istiyorum. Yere batsın ay, güneş ben onu istiyorum. Ama isteyerek ne verdiyse bu dünya yine onu veriyor, aklıma gelen kokusuyla onu hatırlıyorum. Allah bile veremez o huzuru. Ne namazda ne niyazda gördüm onun gözlerindeki huzuru. Geldik yine lanet yere! Bu nizamsız yerde ne işim var diye her seferinde soruyorum bu sefer sormayayım diyemiyorum. Gerçekten bu ben değilim. Allah’ım ne oluyor da diyemiyorum çünkü inancım da yok.

Bu bina pek eski bir bina, sanırsın kadehi az hızlı koysan yıkılacak ama hayrettir ki her akşam da sapasağlam. Duvarlarında sigara dumanından oluşan katran parmak kadar olmuş, ama umurunda olan pek de yok çünkü katranın en katısını zaten içlerinde barındırıyor bu insanlar. Ama onlara da sormalı mı dertlerini bilmem. Neyse insanları hakir görmeyeceğim. Bu zamana kadar bu masaların neden bu kadar sallandığını, şu avizenin neden bu kadar büyük ve anlamsız olduğunu ve yere bastığında içine göçen parkeleri umursamadım, sadece onu görmek istiyordum. Bu kadar benzeyemezdi. Bunca gözümü kapatma isteği uyandıran berbatlığı onun sayesinde unutuyordum, aklım yerle yeksandı.