13. Sayı
Denemeler
Güneş, Dünya’ya gelen nur yüzlü bir bebek gibi doğuyordu. Yakınların sevinç çığlıkları gibi ötüşen kuşlarla seviniyordu dünyanın benim olduğum yanı. Önümde kıllı bacaklarımdan uzamış, soğuk mermere dayanan, körpeleşmeye başlamış, yer yer soyulmuş, şu genç yaşımda erken bunadığımı düşündüren topuklarım ve ucunda türlü parmaklarımın, bilinçsizce hareketlendirmelerimden ötürü farklı zaman aralıklarında soğuk, yer yer paslanmış, demir parmaklıklara değişini hissetmemle çocukluğuma döndüm. Her yaz cumasının gecesinde ailemle, gecenin serinliği şükrettiren kıymetli bir lütuftu ve bundan yararlanmak için sıcak çaylarımızı balkonda içerdik. Onlu yaşlarımın başında, çay tiryakisi ailemin dayatmalarıyla alıştığım bu sıcak nimet, söylentilere göre harareti alırmış. O zaman buna inandım. Şimdi ise kararsızım. Yine böyle bir yaz cumasında, çocukluğumdan uzak, farklı bir balkonda, akşam ve gecenin amansız takipçisi sabahın ilk saatlerinde oturuyorum. Aynı kalan şeylerse elimdeki sıcak çay ve vücudumun belli bölgelerinde, en çok da sıfır kollu giysim sayesinde çıplak kalan omuzlarımda hissettiğim serinlikti.
Görece büyük bir şehrin dibinde yine görece büyük bir şehrin kasabasındayım şimdi. Çocukluğumdan uzakta… Bu cuma akşamındaysa beni hafızamın belirsizlik, gizem ya da özlem dolu sandıklarından birine götürecek bir anahtar bulacak mıydım? Aynı bu soğuk mermer ve parmaklıklar gibi... Görece büyük şehre gidecek, bir yakına konuk olacaktık. Abla derim kendisine, kuzenim olur. Çoktandır uzaktık. Buraya taşınınca dip dibe iki büyük şehirde komşu olduk. Vakit yaklaşırken yola çıkmaya koyulduk. Ehliyet alma girişimlerinden daha ne kadar uzak duracağımı bilmezken babamın direksiyon tutuşuna da vites geçişlerine de dikkatimi vermeden yine kafamda yola çıkacağım. Kulaklığım canımı acıtır da çıkarmak zorunda kalmak gibi bir cehennem anına girersem dikkat kesilebilirim belki o ne yaptığını bilen usta el hareketlerine.
Zile bastım. Bize boğuk gelse de içeriden gayet tiz duyulduğunu anlayabildiğim bir zil tonuydu. Kapı açılıp bedenlerimizin arasında havadan başka engel kalmayınca sanki uzun zamandır hatırlayamadığım ya da bilerek unutmaya çalışıp da ancak yine akışla unutabildiğim bir şeyi hatırlar gibi bir hisse kapıldım. Kötü haber: Cenaze. Halam. Beynimde hızlı bir akış başladı. Film şeridi. Ama aklım aynı zamanda hayattaydı. Selamlaşıp öpüşüyorduk. Ablam dedim, özlemişiz.
Sofra hazırdı. Bekleniyorduk. Oturduk. Sohbet, yemekler. Her şey normaldi. Hafızamın sandıklarında eski birkaçının açılmaya başladığını hissettim. Unuttuğum ve unutmak istediklerim gözlerimin önüne seriliyordu. Gömüldüğü gün gelirken akış yavaşladı ve bu anı hazmetmek için tuvaleti seçtim. Kalkarken sandalyem rahatsız edici derecede gıcırdadı. Klozete oturduğumda yavaşlayan akışa girdim. Soğuktu. Yüzünü göremiyorum. Tabut kapağı açılmış ama kefene sarılı. Yanağımdan aşağı bir serin gözyaşı kayıyor. Tasasız bir kış sporcusu gibi. Tepede gömülüyor. Patikadan mezara doğru ilerlemek, bir parça toprak da ben atmak istiyorum. Yapamıyorum. Gideyim diyorum, döneyim arkamı. Bacaklarım kıpırdamıyor. Andan da çıkamıyorum. Yüzünü, sesini hatırlayamıyorum. Bırak gideyim.
Şiddetle tıklatılan zavallı kapının sarsılmasını gördüm gerçeğe dönerken. Ardından önce çokça boğuk sonra normalleşen sesi duydum. İyiyim, dedim. Oh çekişlerini duydum. Masaya geri döndüm. Ablam, “Börek yemedin” dedi. Şükranlarımı ileterek börekten bir ısırık aldım. Kıymalı. Aman Allah’ım bu tadı hatırlıyorum. Yine gidiyorum. Hala. Önümdeki sehpada börekler var. Kollarım ne kadar da zayıf. Onlu yaşlarımın başlarındayım belli ki. Hatırlıyorum. Cumanın kovaladığı cumartesi gecesi. Her hafta orada olurduk. Halam. Canım. Seni nasıl unuturum. Neredesin? Fırından dahası mı çıkıyor? Yerimden kalkamıyorum yine. Bu bir anı. Böreği tadıyorum bu sefer de geçmişte. Aynı tat. Derken görüş alanıma giriyor. Pamuk yanaklı halam. Özledim. Ama acım yok. Olması gereken buydu. Acıyı yok etmek için çok uğraştım. Bir şekilde unutayım derken seni de unuttum. Beni affet. “Yiyin halasını, afiyet olsun” dedi. Güldüğümü hissettim. Sevgi dolu. Gerçeğe dönerken yanağımdan sıcak bir gözyaşı kaydı. Onun kucaklaması gibi… Sımsıcak.