2. Sayı
Gezi Yazıları
2017 Eylül ayı, kalbim pır pır atıyor. Belçika’ya Erasmus yapmaya gideceğim. Başkenti olan Brüksel şehrini daha önceden biliyordum tabii ama Gent diye bir şehrin varlığından hiç haberim olmamıştı. Ama bu güzel şehir beni ilk andan itibaren büyülemeyi başardı. Küçük ama bir o kadar da kozmopolit yapısı, güleryüzlü yerel halkı, renkli kapılı evleri, büyük, kaotik bir şehirden gelmiş bir genç kızın estetik açlığını doyurmaya yetmişti de artmıştı bile. Üstelik Avrupa’nın tam ortasında olması ve Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkelere 3 saat mesafe uzaklıkta oluşu gezgin ruhumu daha da coşturmuştu.
Gel zaman git zaman şehri ve ülkeyi tanımaya başladıkça aslında Belçika’yı çok iyi tanımadığımı fark etmiştim. Çok küçük bir ülke olmasına rağmen (tamamı yaklaşık İstanbul kadar), 3 ayrı bölgesinde Flemenkçe, Almanca ve Fransızca olmak üzere 3 ayrı resmi dili var. Ayrıca yaşadığım bölgede, yaşlısıyla genciyle herkes İngilizce konuşabiliyor. Benim için Belçika sadece çikolata, patates ve gezmekten ibaret iken birden çok kültürlü bir cennete dönüşmüştü. Örneğin yaşadığım şehir Gent’te Flemenkçe resmi dil olarak kullanırken, 1 saat mesafedeki Brüksel’de her şey birden Fransızca’ya dönüşüyordu.
Dil öğrenmeye her zaman ilgim olduğundan bu durum beni çok cezbetti. Bir de üniversiteye giriş sistemlerinin sınavsız olduğunu duyunca büyülendiğim şehir Gent’te kalıcı bir hayat kurmaya karar verdim. Yazlık kıyafetlerimi bile getirmediğim bu ülkeden dönmeme kararı aldım. Şimdi bu serüvenin üçüncü senesini doldurmaktayım.
Burada yaşadığım özgürlük hissi ve insanların refah seviyesi beni her zaman çok etkiledi. Yaşadığım şehrin güvenli oluşu da buna dâhil. Çoğunluk büyük müstakil evlerde veya 2-3 katlı küçük apartman dairelerinde yaşamasına rağmen bu küçük şehirde hırsızlık oranı çok ama çok düşük. Üstelik herkesin tek başına bağımsız yaşayabilmesi için devlet tarafından sunulan imkânlar size adeta hayatı sevdiriyor.
Öte yandan bülbülü altın kafese de koysalar “Vatanım da vatanım demiş” diye boşuna dememişler. Ne olursa olsun hiçbir şey vatan hissini doldurmaya yetmiyor. O konuda da şanslıyım ki Belçika’da Türkler çok fazla. 1960’lı yıllardan itibaren işçi olarak buraya gelen yurttaşlarımız burada artık 3. nesil olarak yaşıyorlar.
Bu yüzden de hem Türk yemeklerine hem de Türk malzemelerine ulaşım çok kolay. Bazı mahalleler kahvehaneleriyle, kebapçılarıyla, bakkalıyla, kasabıyla adeta küçük bir Türkiye hissi yaratıyor. Hatta dürüst olmak gerekirse her ne kadar Flemenkçe’yi öğrenmiş olsam da gün boyunca en çok kullandığım dil hala Türkçe burada. Belçika halkı da tabi ki Türk kültürüne karşı çok ilgili. Yemeklerimizi, adetlerimizi, tarzımızı, kültürümüzü ilgiyle takip ediyorlar. Örneğin Ramazan aylarında beraber oruç tutan ya da iftara misafir olarak gelenler çok oluyor.
İşte böyle... Bu güzel ülkede üç senedir artık burada ailem olan insanlarla hayatımıza devam etmekteyiz. Bir gün yolunuz düşerse hiç düşünmeden ziyaret etmeniz gereken şehirlerden birisi Gent. Herkese kucak dolusu sevgi ve saygılarımla..