Kaşık Hanım'ın Ayakkabıları

Yazar

Süveyda Güleç

16. Sayı

Öyküler

Kaşık Hanım o sabah postacıyla konuşmamaya kararlıydı. Kafasını kaldırır kaldırmaz güneş ışınları yaydan çıkan birer ok gibi gözlerinin en içine işledi. Eliyle başını tuttu. Hemen gözlerini yere çevirdi, yağmur taşıyan bulutların grisinden saçlarını ve çingene pembesi şapkasını düzeltti. Renkli kişiliğini kıyafetleri vasıtasıyla dış dünyaya yansıtmayı severdi Kaşık Hanım. Ama inatla saçlarını boyamaz, grisine, beyazına dokunmazdı. Rengi değişen her bir saç teliyle hayatında edindiği tecrübeleri, çıkardığı dersleri hatırlardı Kaşık Hanım. Saç tellerinin tek tek beyaza dönerken bıraktığı anıları ezberler, onları unutmaktan korkardı. Ayakkabılarını özenle giydi ve demir bahçe kapısına doğru hızlı hızlı yürümeye başladı.

“Ayakkabılarınız yeni herhalde, pek güzellermiş.” dedi postacı, bahçe kapısında karşılaştıklarında. Lafa böyle ortasından başlayan biriydi şu bizim postacı. Karşısındaki ile çabuk samimiyet kurar, muhabbeti ilerletmeyi severdi.

“Değil efendim, yirmi yıldır giyerim bunları. Gençliğimden kalmalar.” diye cevap verdi Kaşık Hanım. Bir yandan da acelesi olduğunu nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.

“Hayatta inanmam bu ayakkabıların yirmi yıllık olduğuna, beni kandırmayın canım.”

“Ayol size yalan borcum mu var, bakın işte eskimiş yanları hep iç tarafta.” dedi Kaşık Hanım ve ayakkabılarının birbiriyle temas ettiği yerleri gözükecek şekilde ayağını karşıdakine doğru döndürdü. İnanamayan gözlerle ayakkabıyı inceleyen postacı sonunda kabullenmiş gibi kafasını salladı. “Pek telaşlı gördüm sizi yolculuk nereye Kaşık Hanım?” diye sordu bu sefer. “İşlerim var onları halletmem gerek, aslına bakarsanız geç de kalıyorum. Size iyi çalışmalar dilerim.” aceleyle söylediği bu sözlerin ardından uzaklaşmak için toparlanan Kaşık Hanım birkaç adım atmıştı ki Salih Amca’yla karşılaştı. “Merhabalar, uzun zaman oldu sizleri görmeyeli, haliniz vaktiniz nasıl Kaşık Hanım?” diye sordu Salih Amca kibarca. Salih Amca, sokağın karşısındaki apartmanda otururdu, emekli olduktan sonra apartman yönetimine başlamıştı. Toplantılar veya şikâyetlerden arta kalan zamanında hiç usanmadan torunlarıyla ilgilenirdi. Kaşık Hanım sorulan soru üzerine yüzünü ekşitti. “Ben haftada bir iki kez mutlaka dışarı çıkarım. Arkadaşlarla buluşmaya çalışırım. Asıl sizi göremiyoruz aramızda artık Salih Bey.” Tüm bu konuşmaları Kaşık Hanım’ın arkasında sessizce dinleyen postacı yanlarına gitmeye karar verdi. “Kaşık Hanım sizin aceleniz yok muydu? Hani doktor randevunuza yetişecektiniz.” postacı bunu kibar ve saygılı bir şekilde söylemişti. Kaşık Hanım’ı gücendirmekten korktuğu belliydi. “Doğru evet.” derken düşünceliydi Kaşık Hanım, “Ama hiç oldu mu şimdi! Beni lafa tuttunuz bakın az kalsın geç kalıyordum. Haydi görüşmek üzere.” cevaplarını beklemeden yanlarından ayrıldı. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Her bir adımında ayağındaki hafif topuklu, fıstık yeşili, parlak deri ayakkabılar güneşte parlıyordu. Arnavut kaldırımlı sokakta ayakkabının çıkardığı sesler giderek azaldı.

Kaşık Hanım uzaklaştıktan sonra Salih Amca postacıya döndü, “Annen doktora tek mi gidiyor?”

“Artık beni tanımıyor ki Salih Amca, gelmemi istemiyor.” dedi postacı.