30. Sayı
Öyküler
Annesini kaybedeli sadece birkaç saat olmuştu. Geçirdiği şoktan dolayı onsuz bir dünyanın nasıl olacağını düşünmesine sıra gelmemişti daha. Hastane koridorunda yere çömelmiş, başını ellerinin arasına almış yaklaşık 1 saattir bu şekilde bekliyordu. Birkaç aydır evden çok vakit geçirdiği bu hastane onun için nasıl çıkılacağını bilmediği bir labirent haline gelmişti. Emel’in annesi Neriman teyze bundan 3 ay önce karaciğer kanserine yakalanmıştı. Daha eşini kaybedeli bir yıl bile olmadan bu zor hastalıkla mücadele etmeye başlamıştı. Başta tedaviyi reddeden annesini zar zor ikna etmişti Emel. Daha yeni babasını kaybetmişken bir de annesiz kalmak istemiyordu bu koca dünyada. Eşiyle evlendikten birkaç yıl sonra anlaşamayıp boşanan Emel için ailesi anne ve babasından ibaretti, diğer akrabalarından da pek bir hayır yoktu zaten. Annesini bir şekilde ikna etmeyi başarmıştı kemoterapi için fakat Neriman teyze bu ağır ilaçlara dayanamamıştı ve artık vücudu pes etmişti. Genç yaşta birinin bile bu süreçle mücadele etmesi çok zorken 70 yaşını geçmiş Neriman teyze sonunu tahmin ettiği bir hikayede bulmuştu kendini. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlayan Emel, sağına dönüp baktığında annesinin yatakta kızgın bir şekilde ona bir şeyler söylediğini görünce derin bir nefes aldı ve kulaklarını dört açıp onu dinlemeye başladı; “Ama bu kadar da uyunmaz ki be Emel, ilacı alan sen misin ben miyim belli değil, canım sıkıldı be kızım..”. Emel annesine şöyle cevap verdi; “Ben bundan sonra sen uyanıkken bir dakika bile uyumam, yeter ki sen beni bırakma annem..”