18. Sayı
Gezi Yazıları
Yaşadığımız şehirde turist olmak, her gün geçtiğimiz sokaklarda acelesiz yürümek, kuşların sesine ağaçların rüzgârda salınışına dikkat kesilmek, denizin dalgalarını izlemek, tarihi içimize çeke çeke ilerlemek hayattan aldığımız lezzeti arttırmak bu olsa gerek. Hem bunu yapmak bazen sandığımızdan daha basit, özellikle de Virginia Beach gibi okyanus kıyısında tatlı bir sahil yerleşkesinde yaşıyorsanız.
Bu şehir etrafındaki iki diğer yakın şehir ile birlikte Kuzey Amerika’da yerleşimin ilk kurulduğu bölgelerden biri. 1700’lerde Avrupa’dan gelen kolonilerin ilk ayak bastıkları topraklar olan kuzey kıyısında bulunan sahildeki parkın adına, ilk varılan anlamında “First Landing State Park” demişler. Şehir, kış sezonu yalnızca yerlilerden oluşan nüfusu ile çok kalabalık olmasa da nisan ayı sonlarında başlayan turist akınları ile şehrin nüfusu yıl içindekine oranla neredeyse iki kat artış gösteriyor.
Mayıs-haziran aylarında havaların en ideal olduğu günlerde karnavallar başlıyor. Şehir içi lunaparklar, sahilde konserler, dans geceleri, yemekli şenlikler ile hem yerlileri hem de turistleri her gün için yeni bir etkinlik bekliyor.
Peki bu şehirde sıcak bir yaz günü nasıl geçer? Sabah erkenden evden çıkıyoruz. Okyanusa giden yemyeşil yollardan geçerek ilerliyoruz. İlk durağımız: Mosaic Cafe Restaurant. Mükellef bir Türk kahvaltısı bizi bekliyor orada. Kahvaltımızı yaptıktan sonra Atlas Okyanusu sahil şeridi boyunca yürüyoruz. Önümüzde tüm ihtişamıyla uzanan koca maviliğin karşı kıyısı Portekiz’e bakıyor.
Öğle sıcağından yararlanıp halka açık plajlarda kalabalık olmayan saklı bir koy buluyoruz. Yüzmekten yorulduğumuzda kitabımızı okuyor, yanımıza aldığımız meyvelerimizi yiyoruz.
Öğleden sonra çilek toplamaya Salem Berry Farm’a gidiyoruz. Her ay farklı bir meyve toplayabiliyoruz bu tarlalarda. Çilekler olgunlaşmış, kırmızı ve sulu. Bize verdikleri sepetlerle istediğimiz kadar çilek toplayıp daha sonra kilo hesabıyla satın alıyoruz.
Akşam yemeği için sahilde bulunan iskelenin ortasında okyanusun tam üstündeki restoranı seçiyoruz: Ocean Eddies Seafood Restaurant. Menüde her çeşit balığa yer verilmiş, denizden çıkan ne varsa bu restoranda olduğundan emin oluyoruz. Yemekten sonra iskelenin ucuna doğru yürüyoruz. Balıkçıların balık tuttuğu kısma doğru yürüdükçe iskele her adımımızla daha çok sallanıyor. Okyanusun gökyüzüyle birleştiği yerde mavilikten başka bir şey görülmüyor.
Kuzey Amerika’nın en doğusunda güneşin okyanusun üzerinden doğuşunu izlemenin lezzeti ayrı elbet ama gün batımını okyanusa doğru görebileceğimiz bu parkın yeri apayrı: Plum Point Park. Gün batımı sakin dalgalar üzerine dökülüyor. Gittikçe kızıllaşarak batıyor güneş.
Akşamı, sahilde konserlerin verildiği festival alanında bitiriyoruz. Harborfest hem kaliteli müzik hem farklı ülkelerin geleneksel yemeklerini sunuyor bizlere.
Bir başka güne kalanlar da oluyor elbet; lunaparka gitmek, Sk8House’da paten kaymak, Mount Trashmore karnavalı, McDonald Garden Center’da çiçeklerin dünyasında kaybolmak, Norfolk’ta Arnavut kaldırımlı yollarda yürümek… Yaşadığımız şehirde turist olduğumuz nice günlere…