Kitapçı Dükkânı

Yazar

Kadriye Çiçek

22. Sayı

Denemeler

Hayat hem terennümlerle hem de tereddütlerle doluydu, bunu pekâlâ biliyordum...
Uzun süredir konuşmak istiyordum. Dükkânının önünde oturuyordu yine. Dükkânı hemen yol üstündeydi. Büyük bir kitapçı dükkânıydı. Oturmuş, geçip gideni izliyordu ve mavi renkli bir kalemle, sahifelerinden eski olduğu anlaşılan kara kaplı bir deftere anlam veremediğim bir şeyler yazıyordu. Gözü bana takıldı; gözlerimi kaçıramadım ama çok heyecanlandım. Uzun uzun gözlerine bakakaldım. “Bir şey mi istedin kızım?” diye sordu birden. Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu, ne diyeceğimi şaşırdım. Ben susuyordum. Bu hâlimi ben de kestiremedim. Oysaki ne söylersem söyleyeyim kırılacağını hissettiğim insanların karşısında bu hâle geliyordum. Ben düşüncelerin içinde kayboldum. “Gazeteci misin?” sorusuyla an’a geri döndüm.
Kadın amacımı anlamış gibi yüzüme bakıyordu.
“Çay içer misin?” diye sordu. Ve içeri girdi. Ben de pervasızca gidip tezgâhın hemen yanına oturuverdim. Geri geldiğinde iki elinde de çay vardı; bana bakıp yorgun yorgun ama  samimiyetle gülümsedi.
“Çay içer misin?” sorusu aslında amacımın cevabıydı.
"Gazeteci değilim." dedim ivedilikle ve heyecanla.
“Her gördüğün kişiye böyle durup bakar mısın sen?”
Sustum, cevap vermedim. Kadının sorduğu sorularla alakası olmayan sorular sormaya başlayacaktım az sonra. Bu durum karşısında da kendime anlam veremedim.
Kadın amacımı anlamıştı.
“Dinlemek istiyorsun yalnızca, anlıyorum seni. Ama dinlemek istediğine emin misin? Çünkü dinlemek uzunca bir yoldur.” dedi.
Sadece susmakla yetiniyordum, elimden bu geliyordu.
“Ooo sen gözlerimi dinlemeye başlamışsın bile...”
Evet yanına varmıştım, ama... “Söyleyebilir misin bana?” diye sordu ve devam etti: “İnsan, insan, insan! Nedir insan? Sen de bir insansın, ben de bir insanım, o da, şu da, bu da bir insan. Hepimiz insanız, lakin hepimiz farklıyız. Ve hepimiz öleceğiz.”

Soluklanıp buğulu gözlerle baktı bana. Öğreniyordum ben, biliyordum. Çünkü; her şeyi yaşayarak öğrenecek kadar uzun değildi hayat. Öğrenmem gerekiyordu hayatı, öğrenebildiğim kadar, yaşayabildiğim kadar!
Çay üstüne çay içiyorduk, yeri geliyor unutuyorduk ve çaylar buz gibi oluyordu.
“Diyor ya Âşık Veysel” diye söze başladı:
“Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece.
Bilmiyorum ne hâldeyim,
Gidiyorum gündüz gece.
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda.
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece.
Uykuda dahi yürüyorum.
Kalmaya sebep arıyorum.
Gidenleri hep görüyorum.
Gidiyorum gündüz gece.”
"Çok güçlü ve dik bir duruşunuz var. Derdiniz yokmuşçasına bir duruş..." dedim.
“Derdimden arınmayı umsaydım, böyle bir duruşa asla sahip olamazdım.” dedi.
Ortalık sessizleşti. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. İkimiz de susmuştuk. Anlatmamak için kendini içten içe baskılıyordu, farkındaydım.
“Ailemden geriye bir tek ben ve elli bir bin kitap kaldı.” dedi.
“Ailemden geriye bir tek ben ve elli bir bin kitap kaldı...”
“Her insanın hayat bakışı ve hayata bakışı vardır kızım; bu çok önemli. Her şey bir başlangıçtır aslında, biz farkında olmasak da. Dönüşü yoktur hayatın kızım. Bak bu insanlara; bu insanların çoğu neyi neden yaptığından bihaber yaşıyor. Ve zaman geçiyor. Bir yandan hiçbirimizi umursamadan, bir yandan her birimizi umursayarak. Fark edebilene, fark edip hayata geçirebilene ne mutlu.”
Sustu. Daha fazla konuşamayacağını sezmiştim ki bana bakıp “Böyle ürkek durma. Benimki kırgınlık değil. Bir iz olabildimse bu hayatta benden kıvançlısı yoktur bu dünya üzerinde. Ve ben o kıvancı kalbimin en derininde hissediyorum...” dedi.
Tarifi olmayan bir duyguydu, o benim gözlerimin içine bakarken hissettiklerim. Ona sarıldım sımsıkı. Ama bunun son sarılma olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti... O gün tecrübe üstüne tecrübe yutmuştum. Ağır adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Yazmalıydım bugünü. Neden bilmiyorum ama yazmalıydım. Eve vardım; kalbimde keskin bir ağrı vardı. Yazdım, yazdım ve yazdım…
Hayat, hem terennümlerle hem de tereddütlerle doluydu, bunu pekâlâ biliyordum. Fakat bir şeyler eksik ve sürükleniyoruz. Hayat, hiçbir zaman tamamlanmayacaktı; biliyorum. Çünkü belirsiz bir sürenin içinde yaşıyor ve o belirsiz süreyi bekliyoruz.