"Neticede insan olmak sürekli bir şeylerden kaçmak demek değil midir zaten? Çoğu zaman ruhumuzun gökyüzünde usul usul süzülmesini hayal etmez miyiz?"
Kafasında bu düşüncelerle saatlerdir yürüdüğünün farkında değildi. Bölümünü bitirmesine bir ay kala anlaşılması zor ancak hiç de beklenilmez olmayan bir mana kargaşası içerisinde debelenip duruyordu. Evvelinde hiç bu kadar buhrana düşmemiş, hayatın hiç bu kadar anlamlı olması gerektiğini düşünmemişti. Bunalıyordu. Adım attığı her bir sokak, her bir mahalle, her bir cadde olması gerekenden daha kısa geliyordu ona. Adım attıkça düşünceleri de o minvalde artıyordu. Ayakları ile beyni doğru orantılı çalışıyordu sanki. Bir müddet daha yürüdükten sonra durdu. Gökyüzüne derin bir iç çekerek baktı. Sanki bütün karanlığı kendi ruhunda toplamak istiyor gibiydi. Karanlıktaydı. Ancak karanlığa olan susuzluğu geçmek bilmiyordu. Varlığını sorgulamak bir cevap aramaktan ziyade karanlıklar girdabında sorular sorarak süzülmekti onun için. Bundan inanılması güç derecede haz alıyordu.
Adımlarını hızlandırdı. İçinde kaybolmak istercesine süzülmek istediği karanlık onu avlamak için peşine düşmüştü sanki. Artık ona doğru kaçıyordu. Yürüdüğü her sokak geçtiği her cadde onun için fazla tanıdık gelmeye başlamıştı. Bu tanışıklığın pek hoşuna gittiği söylenemezdi. Tanıdığı her şeyden nefret ediyordu çünkü. Her gün istemeyerek yürüdüğü hastane yolunda yağan yağmurdan, hastane yolundaki geçmek zorunda kaldığı pis kokulu alt geçitten, yine aynı yolda kendisini her gördüğünde sigara isteyen o meczuptan nefret ediyordu. O, hayalini kurduğu karanlık evrende, kimseyi tanımadığı, hatta kendisini bile unuttuğu o evrende kaybolmak istiyordu. Varlığın sancısı göğsünü acı acı yakarken ruhunun derinliklerinde kaybolmuştu artık. Hafızasında kaydettiği bir anılar defteri yoktu. Bundandır ki hiçbir yüz ona tanıdık gelmiyordu.
Karanlığın nefesini ensesinde hissediyordu artık. Yavaş adımlarla yürümeye başlamıştı. Kendisine üflenen bu sonsuz alem, içindeki varlık ateşini harlıyordu. O, var olmaktan değil, varlığın içindeki bu kabulden nefret ediyordu. Kendisini, kendisine benzetmeye çalışan bu çaresiz cehaletten kendi olmaya kaçırıyordu. Karanlığa doğru kararlı adımları bu yüzdendi.
Artık üzerinde yürüdüğü her kaldırım taşı birer birer çaresizce karanlığın girdabında kayboluyordu. Göğüs kafesini umarsız bir mutluluk kaplamıştı. Sevgilisine kavuşan bir âşık gibi karanlığa koşuyordu artık. Kendini bulmaya gidiyordu. Varlık ateşinin kıvılcımını sonsuzluğa bırakıyordu. Varlığını karanlığa, insan olmaya bırakıyordu.