23. Sayı
Denemeler
Bazen odanda bir çaydanlık olması gerekir seni sana yansıtan, kendi içini görmeni sağlayan... Bir yolculuk yaptırır sana fakat bir yandan da o dört duvar arasındasındır hâlâ, belki sıkışıp kalmışsındır, belki deryalara uzanmışsındır bilinmez. Dışarıdan vuran sabah güneşinin, üzerinde anlamsız desenlerin olduğu ve artık demode olmuş ama kullanmaktan da vazgeçemediğin tülün esintisiyle buluşup kırık beyaz rengi duvara yansımasına bakarsın ve bir yudum çay. Gördün mü şimdi yalnız başınasın, sen ve çaydanlıktaki yansıman dışında kimse yok. Seni şu anda kendinden başka görüp duyabilecek, hissedebilecek kim var senden başka?
Kendimi böyle yalnız, çaresiz ve bitap düşmüş hissettiğim zamanlarda, bakışıyla kalbimi ısıtacağını bildiğim o çaydanlığı getiriyorum odama ve masamın üzerine bir nihale eşliğinde yerleştiriyorum. Bir yudum çay. Buralardanım, İç Anadolu’nun bağrından sesleniyorum. Dört bir köşesinde acısı hiç tükenmek bilmeyen yurdumun bağrından… Bakmayın keder dolu yazdığıma, gülümsüyorum yazarken ve acı bir gülüş değil bu, sahi bir gülüş. Hatta bu yazı bir renk olsaydı ne gri olurdu ne de siyah… Sarı olurdu.
Peki ya ben bir rengi sığdırabilir miyim içime? Hayır, ben bu yazı gibi tek bir renge boğulmak istemezdim. İçimde koşuşturan renkler var, köşe kapmaca oynuyorlar sanki. İşte bir köşe bulamayıp da tam merkez noktada kalan o renk, benim hâkim duygum ve kendisi de bir köşe bulana dek onunla beraber yaşıyorum, diğerlerini de ihmal etmeden. Hepsi bir arada olmaktan oldukça memnun, hem zaten birini alıp çeksem kalanlar köşesine çekilir, merkezde kimse kalmaz ve ben de eksilirim. Demek istediğim, hayatta bazen yoruluyorum, yaşayacak gücümün kalmadığını ve eğer bir pilim olsaydı bunun çoktan tükenmiş olduğunu hissediyorum fakat bu histen kaçmayıp kabul eder ve her şeyin geçiciliğinin farkına varır, tüm varlığımla kendimi kucaklarsam o zaman tamamlanırım. Bir yudum çay. Dilim damağım kurumuş, çayım da buz gibi olmuş, bir ısıtıp geleyim.