23. Sayı
Öyküler
Bölüm 1
Haru yine aynı sesi duymuştu. Son birkaç ay Haru için çok da iç açıcı değildi. Ailesiyle birlikte geçirdiği trafik kazasından sonra herkes onun travma yaşadığını söyleyip duruyordu ama o sesin ne kadar gerçek olduğunu ve yakından geldiğini hisseden Haru, kimseyi dinlememeyi ve sesin nereden geldiğini çözmeye çalışmayı çoktan kafasına koymuştu bile. Sanki birisi sürekli olarak “Orada kimse var mı?” diyordu. Haru bu durumu şimdilik düşünmemeye çalışmıştı çünkü Hanami festivaline birkaç gün kalmıştı. Büyükanne Yoko o gün için tatlı yiyecekler ve güzel kıyafetler hazırlamak istediğinden yine büyük bir odakla hazırlık yapıyordu. Haru yalnızlığı hatırlattığı için bu festivali sevmiyordu. Ama yine de büyükannesini üzmek istemediğinden ona yardım etmek adına yanında kalmaya karar vermişti. Haru’nun üzgün olduğunu gören Büyükanne Yoko, Haru’yu yanına çağırdı. Ona bu kutsal günün aslında bir umut olabileceğini hatırlatmak istediğini ve asla yalnız olmadığını, bir gün bunu fark ettirecek bir kişinin karşısına çıkabileceğini ama sabretmesi gerektiğini söyledi. Umudu hiç kalmamış olan Haru büyükannesine bunun nasıl olacağını sordu ve Büyükanne Yoko ona Sakura efsanesini anlatmaya başladı.
Efsaneye göre birçok savaşçının öldüğü, bütün ülkeyi yalnızlığa boğan savaşlar oluyordu. Bir savaş bitince yenisi başlıyordu. Bütün bunlara rağmen, savaşın hiç uğramadığı çok güzel bir orman vardı. Yapraklarından etrafa saçılan güzel koku herkesi çok etkilerdi ve atalarımıza umut ışığı olurdu. Ne kadar savaş olursa olsun, ordulardan hiçbiri o güzel ormanı savaşla lekelemek istemiyordu. O ormanda güzel kokmayan bir ağaç vardı. Bu ağaç hayat dolu olsa da dallarında hiç çiçek açmamıştı. Görünen o ki; kokusuz olmak onun kaderinde vardı. Yalnızlık onun en büyük dostuydu. Hayvanlar yanına dahi yaklaşmak istemiyorlardı. Karanlığın yine kendini en yalnız hissettirdiği bir anda onun yanına bir peri gönderildi.
Bu peri nazik sözlerle onun güzel, parlak görünmesini istediğini ve ona yardım etmek için geldiğini söyledi. Korkmuş ve şaşırmış olan ağaç büyük bir çaresizlik içinde olduğunun farkındaydı ve perinin teklifini kabul etti. Böylece, peri 20 yıl sürecek bir sihir için doğaüstü güçlerini kullandı. Bu esnada, ağaç kendini insan kalbinin hissettiği gibi hissetmeye başladı. Peri ona sihir sayesinde ne zaman isterse hem bir bitkiye hem de bir insana dönüşebileceğini söyledi. Diğer yandan, eğer bu 20 yıl içinde kendi canlılığına ve parlaklığına tekrar kavuşamazsa, aniden öleceğini de söylemeyi unutmadı.
Tıpkı perinin söylediği gibi, ağaç istediğinde insan olabiliyordu. İnsan duygularının kendisinin güzel kokmasını sağlayıp sağlamayacağını görmek için uzun süre insan olarak kalmak istedi. Fakat başlarda tamamen hayal kırıklığına uğradı. Ne zaman etrafına baksa hep savaş ve kötülük gördü. Bu yüzden tekrar ağaç olarak kalmaya devam etti. Uzun yıllar geçmesine rağmen her şey yine aynıydı, ağaç bir türlü güzel kokmuyor ve çiçek açmıyordu. Vakti gittikçe azalan bu ağaç yine bir gün insan olmaya karar verdi. Bir gün ormanda gezerken berrak bir derenin yanından geçiyordu ve orada genç, güzel bir kıza rastladı ve onun adı Sakura’ydı. Ağaç onun güzelliğinden çok etkilendi ve yanına yaklaştı. Sakura ona karşı çok nazik davranmıştı. O da onun nezaketine karşılık vermek için, kızın az ileride köşedeki evine su taşırken ona yardım etmek istediğini söyledi. Savaşla ve hayatlarıyla ilgili sohbet etmeye başlamışlardı. Artık kızın evine gelmişlerdi, tam veda ederken Sakura onun adını sorduğunda ağaç Yohiro diye cevaplamıştı. Onlar çok yakın arkadaş olmuşlardı. Konuşmak, şarkı söylemek ve birlikte güzel vakit geçirmek için sıklıkla buluşurlardı. Ağaç, Sakura hakkında ne kadar şey öğrenirse o derece ona yakın olmak istiyordu.
Yohiro dayanamadı ve Sakura’ya olan aşkını ona itiraf etti. Ayrıca, ona gerçekte bir sihir altında olduğunu ve yakında ölecek olan güzel kokmayan bir ağaç olduğunu söyledi. Sakura bunu duyunca şok oldu ve bir süre sessiz kaldı. Aradan yıllar geçti ve 20 yılın bitmesine az bir zaman kalmıştı. Tekrar ağaca dönüşecek olan Yohiro, günler geçtikçe daha da kederlenmiş ve umudunu tamamen kaybetmeye başlamıştı. Bir gün hiç beklemediği bir anda Sakura yanında beliriverdi. Umudu kalmayan Yohiro tekrar ağaç olmuştu. Sakura ağaca sarıldı ve kendisinin de aynı hisleri beslediğini, yani onu sevdiğini söyledi. Onun ölmesini istemiyordu, tam o esnada peri ortaya çıktı ve Sakura’ya Yohiro’nun insan olarak kalmasını ya da ağaç olan Yohiro’yla birleşmek isteyip istemediğini sordu. Sakura etrafına baktı ve savaşı hatırladı. Bu savaştan uzak, sevdiği kişiyle birlikte olmak istediği için ağaç olan Yohiro’yla birlikte olmayı seçmek istediğini söyledi. Nihayet sihir gerçekleşti. Yohiro ve Sakura birleşmişti ve ağaç sonunda güzel kokmaya, güzel pembe çiçekler açmaya başlamıştı. İşte o zamandan beri onların aşkı Japon tarlalarını parfüm gibi kokutmuş ve tüm halka bir umut ışığı olmuştu. Yani bir kişi içimizdeki en iyi kişiliği ortaya çıkarabilirdi. Yalnızlık sonsuza kadar sürmez, bir gün o periye sen de denk gelebilirsin, yapman gereken tek şey umudunu yitirmemek ve sabretmek dedi Büyükanne Yoko. Ardından tekrar birlikte hazırlıklara devam ettiler.
Festivale son bir gün kalmıştı. Haru arkadaşları Akira ve Mizuki ile buluştu. Birlikte vakit geçirdikleri, saatlerce oturup sohbet ettikleri Sakura ağaçlarının olduğu tepeye çıkmışlardı. Haru yanına biraz Büyükanne Yoko’nun yaptığı yiyeceklerden almıştı. Akira’nın ailesi kasabanın merkezinde olan küçük bir market işletiyordu ve babasından gizlice meyve alan Akira da onları çıkarmıştı. Mizuki hep açtı ve asla bir şey getirmez, Haru ile Akira’nın yiyeceklerinden faydalanırdı. Kızlar bunun farkındalardı ama hiçbir şey demezlerdi çünkü çok yakın arkadaşlardı ve Mizuki her zaman onlara yardım eden iyi bir çocuktu. Saat çok geç olmuştu ve Haru artık eve gitmesi gerektiğini söyleyip arkadaşlarının yanından ayrıldı. Kestirme yol olan ormandan giderken tekrar aynı sesi duydu. Bu sefer ses çok daha yakındı, sanki arkasından takip eden biri var gibi hissetmişti Haru. Korkarak koşmaya başladı ve tam ormanın çıkışına geldiğinde bir anda durdu ve arkasına baktı. O an düşündüğü şey bir daha böyle bir fırsatının olmayacağı ve sesin nereden geldiğini çözmenin tam vakti olduğuydu. Ne kadar korkmuş olsa da yavaşça ve etrafına çok dikkatle bakarak tekrar ormana döndü. Tam o esnada ses yine duyuldu. Haru o tarafa doğru yöneldiğinde kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Gözlerindeki ışıltı o kadar büyüktü ki gördüklerine çok şaşırmıştı. Buranın büyüleyici bir yer olduğunu düşünüyordu; ama neden daha önce geçerken burayı görmedim diye de aklından geçirmeyi bırakamıyordu. Büyülenmiş bir şekilde her detayını incelemeye başlamıştı. Küçük bir dere, etrafta bir sürü uçan kelebek ve her yerde rengârenk açan çiçekler vardı. Sanki boyutlar arasından bir geçiş gibiydi, her yer iyice karanlık olmuştu. Bir anda etrafta küçük küçük ışıklar belirmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışan Haru daha da dikkatle baktığında lalelerin içinden çıkan ateş böcekleri olduğunu fark etti. O kadar çok ateş böceği çıkmaya başlamıştı ki her yer sanki yıldızlar gibi ışıl ışıl parlıyordu ve etrafı daha net görebiliyordu. Etrafın büyülü görüntüsü ve kokusuyla sesi unutan Haru biraz anın tadını çıkarmak için uzanmaya karar verdi ve ardından çok geçmeden uyuyakalmıştı bile. Saat epeyce geç olmuştu. Büyükanne Yoko fazlasıyla telaşlanmış ve bütün kasabayı ayağa kaldırmıştı. Herkes Haru’yu arıyordu. Akira ve Mizuki çok korkmuş ve endişelenmişlerdi çünkü biraz daha oturmak isteyip eve dönerken onu yalnız bırakmışlardı.
Kasabadan birisi “Buldum! Haru’yu buldum!” diye bağırmıştı. Herkes oraya toplandı ve Haru ormanın en görkemli Sakura ağacının altında gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Herkes çok şaşırmıştı çünkü Sakura ağacının pembe ve göz alıcı yaprakları sanki onu koruyor gibi üzerini örtmüştü. Kimse daha önce böyle bir şeye denk gelmemişti. Haru’yu hemen eve götürdüler ve Büyükanne Yoko ona, dinlenmesi için yatağını hazırladı.
(Devam edecek...)