25. Sayı
Editörden
Sonbahar geç geldi bu yıl şehre. Toprağın kokusu yağmura doymadı henüz. Şimdi aşkın ve sevginin mevsimi. Soğuktan utanan al yanakların, uzun tutkulu mektupların, sağanak yağmur altında edilen dansların, danslar altında ezilen sağanakların, yıllanmış şarapların ve kahve kokusuyla buğulanmış pencereye düşen damlaların… Şimdi sonbaharı yaşamanın zamanı. Kurumuş karanfil kokusu yayılmalı, uzun atkılara ve renkli berelere sarılmış sayfalarından kitapların. Yaşlı ağaçların yavaş yavaş çıplak kalan dalları alnından öpmeli son bir defa, kaldırım kenarına savrulan kırmızı yaprakları. Sonbahar belki geç geldi bu yıl şehre ama ateş böceklerinin cılız ışıklarıyla aydınlanan geceleri bıraktı bize. Tarçın kokularını ve göç eden kuşları, sıcak memleketlere. Eylüle yazılmış şiirleri bıraktı sonbahar. İç titreten yalnız geceleri bıraktı. Ayrılık ve kederi, geçmişe duyulan özlemi, ölümü ve ötesini. Bırakıp gittiklerini topluyor şimdi. Gölgesi suya değen yüzler gibi eğilip kaldıracak düştüğü yerden kendini. Sonbahar az sonra kalkıp gidecek bu şehirden. Seneye bir kez daha görüşene dek. Hoşça kal diyecek sevgili okur. Sonbahara veda.