30. Sayı
Diğer
Birden önüme düşen (hep olduğu gibi yine şanslıyım, erken haberim oldu) konser haberi… Loreena McKennitt ismini görür görmez aklıma gelen melodi… (çoğunuzun aklına benim aklıma gelen melodi gelir sanırım) Ölmeden önce onu da dinlemeliyim diyen iç sesim… (ve iç sesimin ilave ettiği cümle “Kim ölmeden? O mu ben mi?” )
Yılar öncesinden geliyordu bu şarkı kulağıma. 90’lı yılların sonu, başımda kavak yelleri… Şimdi esenler o kadar kavaklı olmasa da yine de esişlerine izin verdiklerimle gitmek istiyor canım bu konsere. Gidebilir miyim? (Meçhul!). Hayat her zaman umduklarımız değil çoğunlukla ummadıklarımızdır ya da ummayı istemediklerimiz.
Velhasıl sonunda gidildi o konsere. 2 Temmuz 2024 Salı akşamı… İstanbul’da Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosunda…
Loreena, o şarkıdaki gibi hep sakin hep yumuşak; sesi, söyleyişi hep narin... Bir süre sonra bu sakinlik bu yumuşaklık batmaya başlıyor insana. Huzurun ülkesinden geldikleri çok belli, şarkılarından da tavırlarından da söyleyişlerinden de… Oysa ben klasik bir Türk dinleyicisiyim. Ülkemin ve çağın bana yüklediği hız (her ne kadar beynim sürekli yavaşlamamı söylese de) var ruhumda ve bedenimde; böylesi sakinlik bir süre sonra rahatsızlık veriyor.
Loreena’nın sahnedeki naifliği, sakinliği, seyircisini-dinleyicisini kucaklayan hali (sanırım ona bu yazıda Loreena diye hitap edecek samimiyeti bulmam da bu yüzden) konserin başında bizleri sarmalasa da bir süre sonra bu durağanlık fazla geliyor. Sanki hep aynı şarkıyı dinliyormuş gibi hissediyor insan.
Loreena bir şarkıyı bitirip diğerine geçerken; o şarkıya eşlik ettiği enstrümanı da bırakıp başka bir enstürümana geçiyor. Bir şarkıda piano çalarken diğer şarkıda org çalışıyor; orgu bırakıyor arpa geçiyor; arpı bırakıyor akordeonu takıyor omuzlarına. Bu açılardan sahne performansı çok iyi. Ve şunu belirtmeden geçemeyeceğim ki sahnede ona eşlik eden diğer enstrümanlar olan; çello, keman ve elektro gitarın performansları da en az Loreena kadar büyüleyiciydi. Bu üç enstrümanı ve icracılarını daha çok beğendim desem yalan olmaz. Harika bir orkestra ve harika bir ekip olmuşlardı.
Konser bitiminde ise dilimde başka bir şarkı vardı; Jülide Özçelik’in “Zaman” isimli şarkısı…
“Bir gün gelir bir gün geçer birbiri ardından, zaman gelir anlamazsın demlenir ağır yaran
Sende mi yandın kaosun içinde, herkesin derdi ayrı bir biçimde.”
Neden? Çünkü Loreena’nın o yıllar öncesinden bir zaman yolculuğuyla gelen şarkısı dönüşmüş başka bir şeylere. Zaman geçmiş, ağır yaralar demlenmiş, gitmiş, bitmiş; bitmeyenler silikleşmiş… Loreena’nın bu konserde dinlemeyi hedeflediğim tek şarkısı da zamanın kıskacından kurtulmuş, zamanın içinde kalmış bir incelikle var olmaya devam etmiş. Melodiye yazılmış Türkçe sözler, geçmişteki anlamını korumaya devam ederken, günümüzde değişmeyeni ispatlamış:
“Özlediğim şimdi çok uzaklarda.” idi ve hala öyle imiş.