31. Sayı
Şiirhane
Ufukta bir liman yok
Savrulacak ruhun elbet bu sebepten
Yabancısı olduğun kaldırımlar üstünde
Diri, damarlarına sığmayan toyluğun
Okyanusta bir cesedin cildi misali yedi katından sıyrılacak
Alnından akan ter, tozuna karışacak bir daha geçmeyeceğin sokakların
Bir kambur sırtında eğecek boynunu
O ki safi vicdan, safi kibirden
Belki sevda, belki kayıp, belki ölüm
Bir tokat zerk olacak yüzünde hakikatin elinden
Yaratan rahmindeki yaradılışla gösterecek sana yabancı bildiğini
Bu kusur, kusur mu demeli şayet?
Bu olgunlaşmamış varlık; reddiyesi imanın
Tanrının gölgesi üstünde kök salmış bir yalnızlık
Kara bir muska gibi asılacak boynuna ansızın
Akıbeti, takvim kağıtlarına yazılmış
Doğru olmak
Doğru yolda olmak yitirecek kıymetini
Bir sokak köpeğinden hallice viranlarda uyutacaksın zihnini
Toz içinde paçaların, kabuk tutmuş ellerinde son hasadın meyveleri
Bir bıçkı yorgun düşmüş belinde asılı durmaktan
Yırtılmak üzeredir urgandan kemerin
Unutacaksın hangi izin, hangi yaradan kalma
Kibrini pirinçten bir kâsede eriteceksin yürüdüğün her yolda
Kemerin düşecek, gevşeyecek belin
Ruhunu sarmak isteyecek urgan
Bir zaman, sahip olduğun her beden çevirecek seni kapısından
Katrana bulanmış kelimeler sarf edeceksin
Bozulacak nice yıllar sevda sözleri söylemiş dilin
Yol, sana vedayı feyz edecek
Tren garlarında üfleyeceksin ciğerini delen kokusunu hasretin
Gece, başının üstünde
Başın yerinde oldukça sığınacağın bir karanlık bahşediyor sana gökyüzü
Gözlerini devirmeden kurumuş salkımlar gibi
Doğruca bak felaketine, doğumundan beri sarmış olan varlığını
Avare dolaşmak bu yıkılmış beldesinde zamanın
Gidip gelmek sıcak tenler boyu avare
Yaşamak, yolda kaybolmaktır
Gökyüzündeki karanlık ardında kurtuluşun yok
Gölgeler, ardında kardeşçe gölgeler besliyor
Sırtında Kâbil’in nefreti saplı bir hasta gibi
Bir liman yok
Savrulacak elbet ruhun bu sebepten
Yaşayan hiçbir şehri konağı bilmeden
İnzal bellemek beşerin ayağı değmiş her karış toprağı
Yürüdükçe ağırlaşırken silkinip kütlesinden varlığının
Yolda olmak, yok olmaktır