Ezeli Rehine Düşler

Yazar

Betül Sude Beki

32. Sayı

Denemeler

Hayal kurmak ve hayat kurmanın ince çizgisindesin. Denge yok, düzen yok, ilerisi yok, geriye dönmen de pek mümkün değil. Öylece ileri, akışında belki. Anı durdurmanın yolu yok, daima ileri akıyor zaman. Avuçlarında ufalanıyor, dilinde eriyor. 

  Bir uzay istasyonu, dünyadan uzakta ve sana çok yakın. Vicdani sorgulamaların sonu yok, sıkışmış bir ruh. Bilindik melodileri bahşediyor sana, ahlaki sorgulamaların bir önemi kalmadı. Yepyeni bir gezegende hayat dileniyorsun. Gezegen yeni olsa da alışılageldik bir yer burası. Bekleyişlerin müdavimi, belirsizlerin esiri olmaya mahkûmsun nitekim. Yalnız değilsin. (Benden bana, bizden nicelere. Filizlenmek için çırpınan tohumları ezip geçmeli miydi?)

Bir doğum sancısı çekiyorum. Bir bebek yok içimde. Olacağını da ne düşünürüm ne de sanırım. Bu sancı da neyin nesi? Nedensizce süregelen bir hayalden ibaret. İçimde biriken, biriktikçe taşan ama taşmaya müsaade edilemeyen bir düşünce seli gözlerimde yer buluyor. Ağrı büyüyor, fiziksel değil, ruhsal bir yıkım ya da yapım veyahut yeniden doğuş. Aklın sınırında bir rüya. Yeni bir beni mi dünyaya getirmeye çalışıyorum, diye soruyorum kendime. Bu günden güne tükenen dünyaya bir canlı getirmek cinayet değil de ne?

 Kendi kendini doğurup büyüten insanlardan mı olacaktım? Eyvahlar!

Sanrılar, sancılar, hayaller… (Kıpırdama. Kaybetme kendini. Duvarın dibinde, aklının bir yerlerinde biliyorsun iyi olduğunu. Saç parçalarını gizle, evden uzaklaş ya da eve dön. İsmini koy şu oyunun. Oyna kaybedecek bir şey olmaksızın. Ama… Sancı beklemekte. Çok umut etme.)

Git gide büyüyor, dolup taşıyor. İçimden çıkmak isteyen bu ‘benvari’ kimliğin sorumluluğu altında bir böcek gibi eziliyorum. Küçük bir çocuğun bir böceği ezip öldü sandığı fakat böceğin “Daha ölmedim.” dercesine zorlukla kıpırdamaya çalıştığı vakit içi tuhaf olur ya çocuğun. Hem böcek hem de çocuk taraf olmanın yüküydü içimi ürküten. Ezen, ezilen, eziyet… Ruhum daralıyor. “Zehirlesem seni, orada kendi kendini bitirir misin?”

İçim böylesi çirkinleşmişken dışarı çıkmaya çalışan bu çeyrek asırlık kimlik ne kadar iyi niyetle devam edebilir ömrüne? Ya da asli beni yok mu etmeli öncelikle? Kendimi kaybettim, bir yenisi için ne yapmalı? Hiç doğmamış olmak mı gerekti?

(Koşma, sadece yürü. Görünmez, affedilebilir tüm rüyalara alış. Alışmak bir lütuf, eğer bir hatırı sayıklamaktan yorulduysan.)

Sabretmek güç, kaç ay oldu saymıyorum. İçinden hem çıkmaya hem de çıkarmaya çalışan bu kargaşa bir hayalden ibaret. Artık eminim.

Şu bulutların ardında, neredeyse vardım evime. 

Benden bir ben daha bilirim içimde. Mütemadiyen yerini muhafaza eder, bir sır gibi saklarım, bir düş gibi hatırlarım. Bir ben var benden içeri. Dışarı çıkmayı arzulama artık! Bunun hayali, bir doğum kadar sancılı, bir ölüm kadar kasvetli. 

 Rüyadan uyandım henüz gün doğmadan. Ve şu bulutlar ardında, artık vardım evime.