Bir hışımla atmıştım kendimi dışarıya. Sicimle inen yağmur pek de umurumda değildi. İçimde bir şeyleri bile arındırıyor olabilirdi. Belki de ondandı ona olan kayıtsızlığım. Küçük adımlarıma zıt, devasa düşüncelerle omuzlarım yerde yürüdüm. Saatlerce yürüdüm. Yola hürmette kusur etmeden usul usul yürüdüm. Düz yolda, zihnimdeki onlarca uçurumlarla dolu virajları dönerek yürüdüm. Çıkmaz sokaklara döndü kalbim. Geri döndüm bir daha yürüdüm. Bir mezarlığın önünde toprağın altındakileri düşündüm müteharrik bir ceset olarak. Bir zamanlar toprağın üstünde attıkları adımları hayal ettim. Toprak ayak bileklerimi altına doğru çekiyordu. Gözüm toprakta, toprak ellerimde. Başımı göğe kaldırdım. Çoğu zaman beni çağıranı duymazlıktan gelen kulaklarım kâinatı duyar oldu. Sese kulak verdim. Topraktan çektim ayaklarımı. Sesle kulluğa geldim. Yürüdüğüm yol değil yokuşmuş da güneşi bulunca anladım. Hiç konuşmadan gözlerim kapalı sadece dinledim. Dinledikçe dinlendi ruhum. Şefkatle kucakladı, merhametle karşıladı. Kapısına yöneldim, müşfik bir edayla buyur etti. Adımımı attım, bastığım yer sıcacıktı. Üşüyen ruhumu sarıp sarmaladı bir anda. Dizlerimin bağı çözüldü, dilim döküldü.
Senin dışında kime gitsem gurbette kaldım dedim. Utandım biraz, hatta biraz değil çokça utandım. Yenildikçe geldim sana, düştükçe geldim, yalnız kaldıkça, yalnız sana geldim. Ayakta iken kibirle meşguldüm dedim. Utandım, utançlarımı yüzüme vurmandan korktum. Onun dışında en büyük korkum henüz kendini keşfedememiş birisi olarak seni anlayamadan, senin huzuruna ansızın çıkıvermek dedim.
Geceleri uykum kaçıyor…
Düşündükçe artıyor mahcubiyetimin debisi. Eşin dostun sadece ihtiyaç anında arayıp sormasından dem vurup, kırılıp gücenirken, sadece istemek için geldiğim huzurundan bir kez olsun kovmadın dedim. Döküldükçe çekildi belimdeki yükün kamburu. Çekildikçe doğruldum. Dağıldı kara bulutları yüreğimin, esti bahar yelleri, açtı gönül bahçemin gülleri. Saate bakmadım. Kapılar kapanacak dedi bir ses. Telaşla dışarı attım kendimi. Çıkarken dilim sayıklamaya devam ediyordu. Sen kapatma kapılarını, bu kapılar mühim değil cümlesini saldım semaya son olarak. Yağmur ince ince devam ediyordu. Ellerim cebimde semaya baktım alnıma bir yağmur damlası düştü. Pusuladan saydım. Adımlarım artık yönünü biliyordu. Bana sadece yürümek kaldı. Yola hürmette kusur etmeden yürüdüm, sadece yürüdüm.