10. Sayı
Denemeler
Her sabah uyanır uyanmaz duyumsamak istediğim ilk şey; güneşin yeni bir güne merhaba dediği ilk anlarında yüzünde oluşan o sıcaklığını bütün hücrelerime kadar hissetmek olmuştur. Hele ki böyle bir mevsimde, sessiz sedasız yeryüzünü selamlayışı yok mu? İnsanlığın bitmek bilmeyen telaşlarına inat tüm zarafetiyle pencerelerimizi narince tıklatması... Gönlünü kaptırmamak mümkün değil.
Ama her şeyden çok beni etkileyen öyle bir yanı var ki, ilk ne zaman keşfettim kendimde bu heyecanı hatırlayamıyorum. Bazen çocuk gibi oyun oynadığımı hissediyorum onunla. Sanki içimde saklı kalmış şeyleri ortaya çıkaracak ışığı bekler gibi. Belki de kendi gölgemi bekliyorumdur, kim bilir? Bazen alıyorum karşıma yansımamı sanki gerçekten biri varmış gibi konuşuyorum. Ya da kimi zaman bir duvarın ön yüzünde kesişiyor yollarımız, durup dikiliyorum tam karşısına görseniz minicik ben; öylesine güçlü, kuvvetli, cüsseli görünüyorum ki. Gururlanıyorum.
Hani bazen canım kendi fotoğrafımı çekmek istese, işte arayıp da bulamadığım o siluet çıkıyor kadrajıma. Gözlerimdeki yaşlar, suratımı ele geçiren yorgunluk, saçlarımın dağınıklığı... Bütün gerçekler kaybolup yerini amansız bir gizeme bırakıveriyor. İşte belki de o an, unuttuğumuz kimlikler hatırlatıyor varlığını arka ceplerimizden. Kimsin, nesin, nerelisin, kaç yaşındasın... Bir sis dumanı kaplıyor etrafı ve sadece yansımaların dans ettiği bir sahne kalıveriyor geride.
Bu bana neyi anımsatıyor biliyor musunuz? Hakikati. Dünyadaki her şeyin bir yanılsama olduğunu. Bazen başımı kaldırıp saatlerce gözümün gördüğü yansımaları izliyorum. Mesela şu zehirli, kötü kokan ağaç... Hani dokunmak isteseniz içinizde bir dürtü elinizi tutup “sakın” diye bağırmak ister. Peki gölgesi... İşte bakın oysa aynı sıradan bir ağaç gibi. Hatta o kılçıklı yaprakları nasıl da şaşalı.
Hepimizin mutsuz anları vardır, içimizden hiçbir şeyin gelmediği, kimse konuşmasın bir şey demesin öylece yanımızda dursun isteriz, gölgeler gibi. Bazen omzumuza değen bir el ayağa kaldırır bizi işte o yoksa yanında, yansımana bırakmalısın kendini. Onun seni ne kadar güçlü gösterdiğine, bütün zaaflarını gizlediğine. Eskiden bunu ilk ben buldum sanırdım. Bu duyguya eriştim ya artık yalnız değilim derdim. Şimdi etrafıma bakıyorum da güneşin, aydınlığın olmadığı yerler bile gölgelerle dolu. Acaba diyorum herkes kendi kendini güçlendirmekle mi meşgul, sonra bir bakıyorum ne duvar var kendilerini izledikleri ne de ihtiyaçları olan ışık... Çığ gibi büyüyen sahte yansımalar bunlar. Zifiri karanlıkta bile sizi yakalayıp, pençesine alan. Öyle bir şey ki gerçeğini arar gözlerin, ne yazık ki görmek istediğin her şeyi, her yeri siyah buluverirsin. Ve en makûs yanı sahipsiz gezen gölgelerin içinde masum olanlarını da kaybetmemiz.
Kısacık bir zevk, saniyelik bir tatminkârlık için bu kadar çok düzmecenin at koşturduğu bir dünyanın, hakikatle örtüşmediği aşikâr.