8. Sayı
Röportajlar
1. Hoş geldiniz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Kimdir BeGi BeGi, ne işle meşguldür?
Ben Begi Begi, YouTube’daki Almanca kanalımı, Almanca ile ilgilenen varsa zaten az buçuk biliyordur. Almanya’da yaşıyorum, Almanca öğretmeniyim ve Almanca’yı sonradan öğrendim. 6 yıldır Almanca öğreniyorum, 3-4 yıldır da Almanca konuşuyorum. Üniversitede başladı bütün hikaye. Almanya’da hiçbir bağlantım, hiçbir akrabam yoktu. Ailemde dil bilen biri de yoktu. İşte böyle sıfırdan başlamış bir hikaye.
2. Almanya’da Almanca öğretmenliği yapıyorsunuz, yabancı bir dili öğrenip, kendi ülkesinde öğretmeye çalışma süreciniz nasıl oldu?
Üniversite bittikten sonra bir sürü iş başvurusu yaptım. Bir tanesinden olumlu yanıt geldi, süreç öyle başladı. Peki bu noktaya nasıl geldi derseniz, benim aslında bugün Almanca konuşabiliyor olmam ya da bundan iki, iki buçuk yıl önce Almanya’da iş bulmuş olmamın en en en önemli fırsatı Erasmus sayesinde oldu. İşi Erasmus’ta bulmadım ama nasıl Almanca konuşulabileceğini Erasmus’ta öğrendim. Hacettepe Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okudum. Hazırlık sınıfında hiç Almanca bilmiyordum, öğrenmedim. Bölüme geçtiğim zaman başladı asıl Almanca olayları. 3. yılda Erasmus yaptım Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’nde ve çok sevdim gerçekten. Erasmus’u da gezip tozmak için kullanmadım, aksine gerçekten Almancayı öğrenmek, Almanlar gibi ders verebilmek için kullandım. Çünkü bizim bölümümüzün anlaşması Almanya’da Alman Dili Edebiyatı ile değil Almanca Öğretmenliği ile idi. Dolayısıyla orada Almanca öğretmenliği dersleri aldım.
3. Almanya ile Türkiye’yi çalışma hayatı açısından karşılaştırır mısınız? Sizce olumlu olumsuz ne gibi farklar var?
Her iki tarafın da bazen olumlu bazen olumsuz tarafı var, ama hangisini daha çok beğeniyorsun diye sorarsanız Almanya kesinlikle. Çünkü belli bir disiplin var ve haklarım var, yani hasta olabilme hakkım var, tatil hakkım var. Almanya’da işini gerçekten hakkıyla yapmak zorundasın. Saygı benim için en önemli şeylerden biri. Maaşınızın zamanında yatması, her türlü yasal haklara sahip olmanız, kimsenin size hakaret etmemesi edememesi gibi nedenlerden ötürü Almanya’yı her şekilde çok daha uygun ve rahat buluyorum.
4. Dil öğrenimi genel olarak sizin için nedir, nasıl bir süreçtir? Dil öğrenmedeki altın kuralı nasıl tanımlarsınız?
Sıfırdan dil öğrenmiş birisi olarak dil öğrenirken üzerinde durulması gereken bence en önemli şey, ezberlememek. Özellikle bizim ülkemizde bizim insanımız çok güzel ezberleyen insanlar ezber yeteneğimiz çok kuvvetli, fakat bir dil ezberleyerek öğrenilmez. Ben kesinlikle buna karşıyım bir dil öğrenilerek öğrenilir yaşayarak öğrenilir bunun için illa o ülkeye gitmeye gerek yok. Ha belli bir noktadan sonra gitmek gerekiyor ama en önemli olan şey bence o dili öğrenirken onu hayatınıza nasıl uyguladığınız. Tek bir kaynağa bağlı kalmamanız. Bir tek Begi Begi videoları ile Almanca öğrenemezsiniz ya da tek bir kitap ile Almanca öğrenemezsiniz tek bir kursa giderek Almanca öğrenemezsiniz. Bunların hepsi bir bütün olmalı. Gramer ayrı çalışılmalı ama gramer her şey değildir. Konuşma ayrı çalışılmalı, evde kendi kendine taklit yapılmalı. Özellikle konuşmayı geliştirirken utanmamak ve çekinmemek çok önemli. Almanlar, İngilizler başka bir dil öğrenirken tabii ki aksanlarında problem oluyor, tabii ki yanlış telaffuz ediyorlar. Konuşmanız ile ilgili söylenenleri takmamak için belki psikolojik bir çalışma yapılmalı. “Kim ne düşünürse düşünsün, ben bunu öğreniyorum” diyebilmek çok önemli.
5 .Youtube üzerinden Almanca eğitimleri veriyorsunuz. Sizce gerçekten internet üzerinden yabancı dil öğrenmek mümkün müdür? Ve sizi izleyenlerden olumlu geri dönüş alıyor musunuz öğrendiklerine dair?
3-4 yıl önce internette Almanca videosu yoktu, zaten o yüzden benim kanalım o dönemde çıktığında yüksek bir patlama oldu, sonrasında başka kanallar da geldi. Fakat sadece video izleyerek Almanca öğrenilmez, sadece birini izleyerek bir dil öğrenemezsiniz. Birini izlemek size ekstra bilgi sağlar ama o konuyu uygulamak sizin işinizdir. Yani bir video sizin bir konuyu öğrenme sürecinizde yüzde yirmi beş yardım eder, ne kadar iyi bir video olursa olsun. Sonrasında sizin o video ile ilgili evde alıştırmalar çözmeniz, konuşmaya çalışmanız, tekrar etmeniz ve “Acaba burada ne demiş, şu kelimeyi niye kullanmış?” diye sorgulamanız gerekir. Size bu öğretir. Benim videolarımda A1, A2 ve B1 sınavlarını geçen insanlar biliyorum, geri dönüşleri oluyor. Bazıları diyor ki “Sadece sizin kanalınızla çalıştım sertifika aldım” hatta sertifikayı gönderiyorlar ki o sertifikalar, Goethe Enstitüsü ya da Telc gibi büyük kurumların uluslararası sertifikaları. Ya bu insanların çok büyük yetenekleri var dili öğrenmeye ya da ekstra kendileri de konuşmak için çabalayarak, ödevler yaparak geliştiriyorlar.
6. Hacettepe’deki eğitiminiz ile Heidelberg üniversitesindeki eğitimlerinizden bahseder misiniz? Farkları var mıdır? Varsa nelerdir?
Hacettepe’de dersler daha çok teorik idi. Kitaplardan öğreniyorduk, hocalardan dinliyorduk ve ona göre bir dönüş sağlamamız gerekiyordu. Heidelberg’deki eğitimde ise genelde 10 sayfadan başlayıp 30 sayfaya kadar gidebilen, uzun dönemde yazılmış büyük ödevler teslim ederdik, ufak çaplı tez diyebilirim. Ya da sözlü sınav oluyordu yani daha çok pratiğe dayalıydı. Almanca öğretmenliğinde okuduğum için bu üniversitede, o bir yılda derslerde özellikle gördüm ki daha çok yaratıcılığa dayalı konular çalışılıyor. Teorik bilgi daha arka planda. Hacettepe Üniversitesi’nde o kadar güzel teorik bilgiler öğrenmiştim ki, Almanların ülkesinde kendi kültürleri hakkında daha çok teorik bilgiye sahip olduğum için profesör derste bir şey sorduğunda 60 kişilik sınıfta bir tek ben cevap verebiliyordum. İkisinin karışımı olmalı bence, belki öylesi daha iyi olabilir
7. 25 yaşındayken 30 yaşınız için hedef koymuşsunuz bu hedefinize çok daha erken ulaştınız, kendinizi motive etmek için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Bir kere benim için önemli olan gerçekten neyi hedeflediğim, o hedefi gerçekten isteyip istemediğim. Türkçede genelde kötü bir tabir olarak kullanılmakla beraber, aslında ben çok hırslı bir insanım. Zeki değilim ama çalışkanım. Yani normalde normal zekaya sahip bir insan belki bir konuyu bir seferde iki seferde anlıyorsa benim o konu için 5 kere çalışmam lazım. Ama o beşinci seferin sonunda öyle bir seviyeye geliyorum ki, o konuyu öğretebilecek düzeyde oluyorum. Yani benim belki hırsım ondan kaynaklanıyor. Ben bir şeyi öğrenirken, “Tamam öğrendim, bu böyledir.” deyip kaldırmıyorum. Ya birisi bir gün sorarsa ve anlatmam gerekirse diye düşünüyorum, o da belki öğretmen tarafımdan kaynaklanıyor. Beni asıl motive eden şey öğrenmek. Çünkü öğrenmek hiçbir zaman bitmiyor. Almanya benim için durmayan bir öğrenme nehri gibi bir şeydi. Çünkü orada hep ilerliyorsun. Türkiye’de bir yerden sonra bir şeyler tıkanıyor. Yani bir engel çıkıyor, bir sınav oluyor veya kadro bitiyor vb. Ama Almanya’da hep bir imkanın var. Hep bir yan yol var. Okudun okudun okudun mutlu değilsin bölüm değiştirmek istiyorsun değiştir. Diyorlar ki “Ne güzel, ikinci bir şey yapabilecek kapasiten var.” Türkiye’de diyorlar ki “Boşuna mı okudun, her şey çöpe gitti.” aslında tam tersi. O yüzden nerede mutlu olduğun çok önemli. Şunu fark etmiştim Almanya’da Erasmus döneminde; Ben Almanya’da, Almanlar arasında çok daha mutluyum, çok daha kendime dönebiliyorum. Topluma yönelik olmaktan ziyade kendim için bir şeyler yapabiliyorum ve bu beni daha mutlu ediyor. Aslında bencilce bir düşünce ile, “Nerede mutluysam oraya gideceğim.” şeklinde hedef koyduğum bir yoldu. Haftanın 40 saati çalışıyorum ve bununla beraber özel öğrencilerim ve özel derslerim var, bir de alternatif tıp okuyorum. Bu kadar şeyin arasında haftada iki veya üç tane YouTube videosu paylaşmaya çalışıyorum ve benim bir ekibim yok. Bütün çekimler, ön hazırlık, video birleştirmesi, hepsi sadece bana ait, çok büyük bir vakit alıyor. Buna rağmen kendimi yorgun hissetmiyorum, üretmeye devam edebiliyorum ve insanlara yardımcı oluyorum.
8. Son olarak okurlarımıza ve buradan öğrenci kesiminden arkadaşlarımıza ne söylemek istersiniz?
27 yaşındayım, hayatımı nasıl daha verimli yaşarım ve nasıl daha mutlu, kendim için daha mutlu, bir hayat yaşarım diye çok düşündüm. Ve de bayağı bir şey deneyimledim. 2 farklı ülkede de, ki hatta ailemi ve arkadaşlarımı geride bırakarak tek başıma bir ülkeye gelip burada çalışmak ve hayat kurmak kadar deli şeyler yapmış bir insan olarak, şunu söyleyebilirim; Öncelikle başarının anahtarı bence mutlu olmak, bir yerde kendini mutlu hissetmek, üretken olabilmek, o psikolojiye sahip olabilmek, özellikle gelecek kaygın olmaması, başarıyı ve daha doğrusu üretmeyi tetikliyor. Ürettiğin zaman da en sonunda başarıya ulaşıyorsun. Ama mutluluğun anahtarı nedir diye sorarsanız o zaman da üretmektir derim. Çünkü bunların hepsi birbirine bağlantılı. Eğer bir insan bir şey üretmiyorsa o zaman hayat çok sıkıcı bir hale geliyor. Sürekli yeni bir şey alma ihtiyacı ya da sende olmayan birşeyi varmış gibi gösterme ihtiyacı duyuyorsun. Önemli olan bir şeyleri sürekli öğrenmek. Kendini yenilemek, geliştirmek üe üretmek. Üretmek için illa sıfırdan bir şey icat etmek gerekmiyor. Alt tarafı bir Almanca öğretmeni olarak bildiğim şeyi başka birisine aktarıyorum; o hedefe sahip olan birisine. Ama ben nasıl daha iyi öğretebilirim, nasıl daha çok kişiye ulaşabilirim, nasıl daha verimli videolar yapabilirim şeklinde baktığım zaman kendimi daha üretken hissediyorum. Bunu da nasıl anlıyorum insanların dönüşlerinden, çok teşekkür ederim sınavımı kurtardınız, sayenizde Almanya’ya gelebildim, Avusturya’ya gidebildim, üniversite sınavını geçebildim, ya da hazırlığı sizin sayenizde atladım gibi olumlu dönüşler benim yaratıcı olduğumu ve bununla beraber başarılı olduğumu gösterir diye düşünüyorum. “Ezberleyerek öğrenilmez, bir dil ezberlenemez.”