Uğultulu Tepeler

Yazar

Seçil Vural

8. Sayı

Kitaplık

Charlotte Bronte’nin Jane Eyre’ini okuyup hayran kalmamak ve kardeşlerini de merak etmemek elde değil. Kısa bir araştırmanın ardından İngiliz Bronte ailesinin esrarengiz bir geçmişleri olduğunu; özellikle Charlotte ile Emily kardeşlerin fiziksel ve karakteriksel özellikleri açısından zıt olmalarına karşın edebiyat dünyasına büyük damgalar vurmaları açısından ortak bir paydada buluştuklarını öğrendim. Tabi ki Emily Bronte’nin tek romanı olan Uğultulu Tepeler’i de okumalıydım o halde. Okuduktan sonra bu kadar popüler olmasının boşuna olmadığını ve övgüleri sonuna kadar hak ettiğini fark ettim.

Sadece hayal ürünü olmayan, Emily’nin gerçek çevresinden de karakterler barındıran bu roman, biri çiftlikte diğeri de uğultulu tepelerde bulunan iki konağın sahiplerinin sevgi, nefret, aşk, tutku gibi duygularla dolu çekişmelerini anlatıyor. Konağa gelen kiracı ile konakta çalışan hizmetçi kadının diyaloğuyla ilerliyor ve hizmetçinin ağzından bir kaç kuşağın yaşadıklarını okuyoruz. Özellikle Heatcliff ve Catherine karakterinin aşkı temel konu gibi dursa da onunla sınırlı değil. Beni en çok etkileyen sokakta bulunan annesiz babasız Heatchliff’in aileye girip haksızlığa uğrayan mağdur kişi sıfatından nasıl da hırslı ve kötü bir insana dönüştüğünü görmekti. Çok ama çok etkileyici bir kitap, Emily Bronte bu kitabı yazdıktan bir yıl sonra ölmüş, keşke daha fazla yaşasaymış, daha fazla yazsaymış...

“Hiç kitabınız yok mu?” dedim. “Burada kitap olmadan nasıl yaşıyorsunuz, diye sorabilir miyim? Doğruyu söylemek gerekirse, kitaplarımı elimden alsalar çıldırırım.”

“İnsanı insan yapan, yüzüne güzellik katan ve onu sevdiren tek şey kalbinin temizliğidir. Yoksa hepimiz aynıyız, etten ve kemikten oluşmuş bedenleriz. Bizi birbirimizden ayıran tek şey kalplerimizin özelliğidir.”