7. Sayı
Öyküler
Eve geldi. Ceketini çıkarmadan hatta annesine selam bile vermeden odasına gitti. Kapıyı kapattı ve kilitledi. Kendini yatağının üzerine bıraktı. Sırtüstü yatıyor beyaz rengi hafiften solmuÅŸ tavanı izliyordu.
Hayatında ilk kez aşık oluyordu. Kalbi hala son sürat atıyor ve hala sanki dur durak bilmeksizin koÅŸmuÅŸ gibi nefes nefeseydi. Kendini sakinleÅŸtirmeye çalıştı. “Önce doÄŸrulup üzerimdekilerden kurtulmalıyım” diye düÅŸündü. Sanki vücudunun içinde bir yerlerde yangın baÅŸlamıştı. Vücudu çok sıcaktı. Ama aynı zamanda üÅŸüyordu. Hatta o kadar üÅŸüyordu ki, titriyordu. Bu yangın öyle bi yangındı ki, yakıyor ama ateÅŸe muhtaç bırakıyordu.
Küçücük bir kıvılcımla baÅŸlamıştı o yangın. Neydi o kıvılcım?
DüÅŸünmeye baÅŸladı, neydi o kıvılcım. Onunla geçirdiÄŸi son birkaç saati tekrardan düÅŸündü. YaÅŸadıklarının en başına, onu gördüÄŸü ana gitti. Hayır o an baÅŸlamamıştı yangın. Göz göze geldikleri anı düÅŸündü, o an da deÄŸildi. Peki ne zamandı?
AyaÄŸa kalktı. Odasının içinde yürümeye baÅŸladı. Bir yandan ne zaman bu yangının baÅŸladığını düÅŸünüyor ama asla cevabını bulamıyordu. Bir yangında yanıyor ama bu yangının ne zaman, nerede ve kim tarafından yakıldığından habersizdi. Odanın içinde bir saÄŸa bir sola dolanıyordu. Neden baÅŸlamıştı bu yangın? Niçin vurulmuÅŸtu ona? Gözlerini düÅŸündü, ellerini.. KonuÅŸtuklarını düÅŸündü. Bir türlü bulamıyordu. Sevmenin nedeni olur muydu ki? Sorularına bir cevap bulamadı. Sonunda vazgeçti. Yangının sebebini bulmak neyi deÄŸiÅŸtirecekti ki, önemli olan yanıyor olmak deÄŸil miydi?
Üzerindeki kıyafetleri çıkarmak yetmiyordu. Bedeni kızgın korları aratmayacak kadar sıcaktı. Gözlerini ne zaman kapatsa elleri geliyordu aklına. Yüzü geliyordu, sesi, saçları... Çıldıracak gibi odasında dönüp duruyor ve bir ÅŸeyler yapmak istiyordu.
Dışarı çıkmak ve durmaksızın koÅŸmak istiyordu. Ya da avazı çıktığı kadar bağırmak. Sokak sokak dolaşıp insanlara anlatmak istiyordu. Kapılarını çalıp dünyanın aslında güzel bir yer olduÄŸunu onlara hatırlatmak istiyordu. YaÅŸamak için bir nedenin var olduÄŸunu bilmeliydiler. Kendini dünyanın en deÄŸerli ve en güçlü insanı gibi hissediyordu. Ä°sterse ÅŸu daÄŸları, kocaman binaları bile yıkardı, öyle seviyordu...
Ama bir yandan ne dışarı çıkacak gücü kendinde buluyor ne de sesi çıkıyordu. Ä°çinde yanan ateÅŸ ona varlığı ve yokluÄŸu aynı anda yaÅŸatıyordu. Yatağına oturdu tekrar yüzünü ellerinin arasına alıp düÅŸünmeye baÅŸladı. Neden kalbi böyle hızla atıyor, neden kendini hem böyle mutlu hem üzgün hissediyordu? Bu duygular onu korkutuyordu. Kalktı ve masasının başına geçti. Beyaz ve boÅŸ bir sayfa açtı önüne, içinden geçenleri yazacaktı. Kalemi eline aldı ve düÅŸünmeye baÅŸladı. DüÅŸündü, düÅŸündü, düÅŸündü… Kelimeler sanki yetmiyor gibiydi hislerinin izahına. O an dünyanın bütün dillerini biliyor olmayı istedi, böylelikle içinden geçenlerin anlatabilecek doÄŸru kelimeleri belki bulurdu. Sonunda vazgeçip kalemi kenara bıraktı.
Belki birisiyle konuÅŸmak iyi gelir diye düÅŸündü. ArkadaÅŸlarını, dostlarını aklına getirdi tek tek. Ama hisleri ona o kadar özel ve ayrıcalıklı hissettiyordu ki, bunları birine anlatırsa kaybolacakmış gibi korkuyla doldu içi. Vazgeçti. Ä°çindeki ateÅŸ kalbini, hatta aklını bile ele geçirmiÅŸti. Ne yapacağını bilmiyor, bununla baÅŸedememekten korkuyordu.
Yatağına uzandı ve tavanı izlemeye devam etti.
Odasının içinde dört dönen, duvarlara sığmayan bir genç, sevdaya tutulmuÅŸtu.
“Bir kere sevdaya tutulmaya gör
AteÅŸlerde yandığının resmidir”