11. Sayı
Öyküler
Güverteye doğru gidiyorum. Dün gece iyi uyuyamadığımdan başımın ağrısı rahatsızlık veriyor. Üstelik deniz seyahatlerine de bir hayli yabancıyım. Denize aşık biri olmama rağmen... Havanın kararmasına birkaç saat var ve güneş bugün çok güzel parıldıyor. Bazı banklar ve korkuluk kenarları dolmuş. Kimi ailesiyle binmiş bu gemiye kimi sevgilisiyle. Ben yalnızım. Tek başıma geldim. Yıllarca yaşamak istediğim hayatı yaşayamadım. İçimde hep deniz hasreti vardı. Neresi olacağının pek önemi yoktu fakat varacağım yer deniz olmalıydı buna emindim. Sanırım bir yer buldum. Çevrede pek insan olmadığından buraya oturup birkaç saat yalnızca dalgaları izleyebilirim. Rüzgar saçlarımın arasından geçip gidiyor. Mavi dalgalara baktıkça bazen hareket edenin gemi değil de deniz olduğunu düşünüyorum. Eğer çok dikkatli bakarsam başım dönüyor. İnsan bilmediğine nasıl da hayran kalıyor. Kendimi bu uçsuz bucaksız bilinmezliğe bırakıp kaybolmak geliyor içimden. Biri geldi. Biraz uzağıma oturuyor. Sanırım o da bu gemide yalnız. Kafamı çevirip bir anlık bakıyorum fakat daha fazla önem vermiyorum. Karşımdaki manzarayı doyasıya izlemek ve her şeyi, her düşüncemi geride bırakmak için yıllarca bekledim. Beyaz köpükler gemiye çarptıkça bir düşüncem daha kayboluyor sanki ve ağırlığı yıllarca yaşamama mani olmuş bu düşüncelere hiç acımıyorum.Az önce gelen adam bana doğru yaklaşıp yanıma oturmak için izin istiyor. Çocukluktan itibaren öğretilen nezaket kalıplarından kendini bilinmezliğe atmış biri dahi olsan kurtulamıyormuşsun. Yanıma oturup beni bu yaşadığım soyutlanma anımdan koparmasına kızıyorum fakat yine de yüzümde nazik bir gülümsemeyle bana yönelttiği sorulara yanıt veriyorum. Biraz nerden geldiğinden, biraz da nereye varacağından bahsediyor. Benim başlangıç noktamı ve hedeflerimi sorduğunda kaçamak cevaplarla geçiştiriyorum. Arada yaşanan sessizliklerde yüzümüzü dalgalara dönüyoruz fakat artık büyü bozuldu. Dalgalara bakarken bile o yaşanan sohbet arası sessizlik gerginliği üzerimde. Kaçamak ve kısa cevaplar ona benim hakkımda birkaç fikir vermiş olmalı ki bir ara yüzünü bana dönüp gözlerini gözlerime dikip şöyle diyor: “Kaybolmuş insanlar denize sığınır derler. Fakat deniz, yolunu bulmak için en çetin ve en zorlu sınavı yaşatır. Sonunda ise elbet kaybolursun.”
Bu söyledikleri üzerine pek fazla konuşmuyoruz. Geminin yemek düzeni hakkında birkaç mevzudan daha bahsedip kalkmak için izin istiyor. Kalkarken bana kendi oda numarasını vermeyi ihmal etmiyor. Ne de olsa birkaç ay sürecek bu yolculuğumuzda o da benim gibi yalnız. İyi akşamlar dileyip yanımdan uzaklaşırken arkasından ona acıyan gözlerle bakıyorum. Başlıbaşına kayboluştan ibaret olan bu hayatta bir yol edindiğini ve hedeflerine varacağını zanneden bir aldanmış olduğundan haberi yok. Yürüdüğü yolda hiçbir çizgi olmamasına rağmen bir adım öteye kaysa yoldan çıkacağından korkuyor. Bu yolun bir sonu olmamasına rağmen kendi dünyasında nihai bir son yaratıp buna inanıyor ve son sürat ona koşuyor. Bense kaybolmuşum. Herkes böyle düşünüyor. Geldiğim yerde de herkes böyle derdi. Hedefi olmayan bir gemi nasıl kaybolur ki? Şu güzelim dalgaları, masmavi gökyüzünü izlemek dururken neden dur durak bilmeden var olmayan bir sona koşayım ki? Akşam yemeği saati çoktan geldi. Bugün menüde en sevdiğim yemeklerin olduğunu gördüm. Yarın erkenden kalkıp kendime rahatça dalgaları izleyecek yeni bir yer bulmayı düşünerek içeri dönüyorum.