30. Sayı
Öyküler
Kendisine yaklaşan her şeyi, içindeki karanlık boşluğa sürükleyen deliğin hemen önündeydi Zaman. O delik, sınırlarında olan hiçbir şeyi affetmiyor, her şeyi bünyesinde barındırdığı yokluğa dahil ediyordu. Kara delik, belki de bu yokluktan besleniyordu. Her şeyin varlığını yok edip kendi yokluğunun varlığını sürdürmeye devam ediyordu.
Zaman, kara deliğin ona ulaşamadığı bir uzaklıkta düşüncelere dalmıştı. Bu evrende kendisiyle birlikte var olanları aklına getirdi. Hepsi, uzayın her saniye onlar için genişlettiği, her saniye milyonlarca yıldız doğurduğu alanda bulunuyordu. Işık; gidebildiği her yere yayılıyor, barındırdığı dalgalar ile aydınlığını taçlandırıyordu.
Zaman hepsinden farklıydı. Her bakan farklı görürdü onu. Bazen uzardı, bazen kısalır. Bazen akıp giden düzlük, bazense farklı yüksekliklerde engebe olurdu. Kendini kullanana göre şekillenirdi. Bazen dosttu, bazen düşman. Ama kendine hep düşman. Böyle olmayı sevmiyordu Zaman. Neden kendisi de sabit değildi diğerleri gibi? Neden her an eğilip bükülmek zorundaydı? Neden ışık gibi sadece fayda, kara delik gibi sadece zarar vermiyordu, neden bazen fayda bazen zarardı? Bu bazenler, hep canını sıkıyordu.
Zaman zor da olsa kendisini birine benzetmek istedi uçsuz bucaksız evrende. Uzay da onun gibi sabit değildi, sürekli sonsuzluğa uzanıyordu. Zaman bazen sonsuz olabiliyordu kendisini kullananlara. Uzay gibi olabilir miydi o zaman? Ama çekilen acıları düşündü, sabahı bekleyen hastayı, hasretiyle boğulan aşığı, evladını ölüm almış olan anayı. Zaman sonsuz olmaktan vazgeçti.
Zaman bu sefer de ışığı düşündü. Işık her yerde aynı anda var olamıyordu. Işık nazlıydı, gitmek istediği yerle arasına engel girsin istemiyordu. Zaman engel dinlemezdi, her yerde her an olmalıydı. Zaman, ışığa hiç benzemiyordu.
Zaman, kendisine en havalı gelen kara deliğe baktı. Her şeyi ardına sığdırabilen dev gibi deliğe. Bu evrendeki her şeyden farklıydı Zaman, ama belki kara deliğe benzeyebilirdi. Zaman kullanılırdı. Kimilerinin yaralarına ilaçtı, kimilerine sancının ta kendisi. Ama birileri daha vardı onu kullanan. Zaman onları hiç sevmezdi. Kendisini boşa kullananları… Kendisini yok yere öldürenleri… Zaman, başkalarına göre şekillenecek kadar fedakarlığa razı gelirken, onlar bu fedakarlığı nasıl ayaklarıyla çiğnerlerdi? Onlar Zamanı nasıl görmezden gelebilirlerdi?
Zaman, o günden sonra bir karar verdi. Madem herkese göre farklıydı bundan sonra kendisini boşa kullananlara kara delikti. Yok yere öldürülen her bir parçası, öldüren kişinin içinde bir kara deliğe dönüşecekti. Kara deliğe dönüşen parça; o vücuttaki tüm hevesi, üretkenliği, neşeyi, ilgiyi sömürecekti. Kara delik büyüdükçe büyüyecek, içinde barındığı vücudun varlığını kendi yokluğuna katacaktı. Doğru kullanamadıkları Zaman, günden güne kendilerini yiyip bitiren kara delik olacaktı.
Bu, Zamanın insanlara açtığı ilk savaştı. Bazıları bu savaşın farkına varıp Zamanla iş birliği yapacak, kara deliğe dönüşmesine izin vermeyecekti. Ama bazıları ne içinden geçen Zamanı fark edecek ne de içinde oluşan kara deliği durdurabilecekti.