Babalar Günü: Bir Babaya Mektup

Yazar

Nesrin

3. Sayı

Mektuplar

Sevgiyi kelimelerde, cümlelerde arayanlar çoğu zaman çevrelerini kuşatan onca sevgiyi göremezler. Biz 70’ler çocukları ve bizden önceki kuşakların anne ve babalarının çocuklarına gösterdiği (daha doğrusu gösteremediği) sevgi bunun en iyi örneğidir. Onlar kelimelere dökemezlerdi hislerini, ama en az şimdikiler kadar severlerdi çocuklarını.

Nerden mi biliyorum? Bugün çocukluğumu düşündüm; büyüdüğümüz mahalleyi, annemi, babamı... Onlar söyleyemediler belki ama yıllar sonra anılar çok şey anlattılar, ben de dinledim. Babalar günü yaklaşırken bir mektup yazdım babama, söyleyemediği halde duyduklarımı anlattım ona.

“İki tarafı iki bakkalla sınırlı küçük bir mahalleydi bizim mahalle. Sabah sokağa çıkıp akşama kadar oyun oynayan çocuklardık biz. Ekmek almaya gönderilen, öğlende eline ekmek arası domates biber tutuşturulup tekrar sokağa oyuna koşan ve bir an önce büyümesi beklenen çocuklardık. Köyden kente yeni göç etmiş ailelerde büyüyorduk. İlkokuldan sonra çocuklar okula gitmiyor, kızların ev işlerinde yardımcı olmaları erkeklerin çırak olarak bir yere girmeleri bekleniyordu. Sen değiştirdin her şeyi. Başta anlamadılar seni ama sonra bütün mahalle seni örnek aldı.

Yıllar sonra ziyarete geldiğimde buldum eski karnelerimizi, okul belgelerimizi. Saklıyordun bir hazine gibi.
Bizim bile unuttuğumuz çocukluk anılarımızı hatırlıyor ve bize yaşlı gözlerle anlatıyordun yıllar sonra...
En iyi ve en zor zamanlarımızda hep yanımızda oluyordun...
Yaşımız kaç olursa olsun, hala bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını soruyordun her telefonda...
Ben de sakladım baba, unutmadım, senin gibi, sana ait acı tatlı anıları.

Saat 5.00’te, mahallenin alt başında senin işten gelişini bekleyişimizi unutmadım. Aybaşlarında sokağın ucunda senin gri gömlek ve pantolonla belirdiğin o anda duyduğumuz sevinci, elinde sarı bir fileyle gelişini ve getirdiğin çikolatalı gofretleri unutmadım.
Değil kızların, erkeklerin bile ilkokuldan sonra okumadığı mahallemizde bütün çocuklarına üniversite okutarak, herkese örnek olduğunu unutmadım. Her türlü başarımızda gözlerin dolarak bizimle gurur duyduğunu unutmadım.

Halbuki bütün bu başarıları biz sana borçluyduk. Çocukluğumuzda İstanbul’un tarihi yerlerini gezdirerek tarihe ilgimizi artıran sendin. Aldığın Büyük Atlas’la, eğlenirken dünyayı keşfetmemizi sağlayan... Dünyanın farklı yerlerine, farklı kültürlerine merakımızı uyandırarak coğrafyayı bize sevdiren... Öğrenmeye olan tutkumuz senin yaktığın kıvılcımla başladı ve büyüdü. Her okul döneminde okul alış verişlerini zevkle yapıp en az bizim kadar heyecanlanırdın.

Pazar pikniklerimizi, akşam yürüyüşlerimizi, lunaparklardaki eğlenceli günleri unutmadım.

İşte bu yüzden, biz, bütün çocukların, asıl biz seninle gurur duyduk.
Sahi nasıl bu kadar ileri görüşlü olabildin?

Tatlıyı çok sevdiğini, yemeğin sonunda mutlaka bir dilim yavan ekmek yediğini, uyuyarak bile olsa televizyonda haber izleyebildiğini (kanal
değiştirince hemen anlardın çünkü), en sevdiğin türküyü unutmadım.

“Yarim senden ayrılalı Hayli zaman oldu gel, gel”
Yoksa içine mi doğmuştu bazılarımızın gurbete gideceği?

Unutmadım, sakladım her şeyi.
Biliyor musun baba, hiçbir çikolatalı gofret senin getirdiğin kadar tatlı olmadı bir daha ve ben o günden sonra çoğunu bitiremedim bu yüzden.

Babalar günün kutlu olsun.”