Sonbahar’a

(Üzülme demiştin biliyorum Gri, bulutlu bir gökyüzü gibi bakmıştın yüzüme Kimseden ses çıkmamıştı bir süre Sonra sen gidebildiğin kadar uzağa gittin Bense gri buluttan güvercinleri saydım günlerce Tırnak içindeki her şeyi kalbime noktaladım Ve bir sonbahar kadar “içli” dolaştım..)

Eylül sonu muydu Ekim başı mıydı bilemiyorum Ama takvimler kesin seni gösteriyordu Karnaval süsleri mi vardı yoksa herkes renkli mi giyinmişti hatırlamıyorum Ama etraf, bir yıldızla gecenin neon lâmbalı aşkı gibiydi Karıncalar atlara binmiş dans ederken Dolaplar birbiri ardına dönüp duruyordu

Biz Uçan bir ahtapotun salıncak şeklindeki elleriydik Bak onu biliyorum işte Eylemsizliğin el verdiği ölçüde uçuşup, Merkezden olabildiğince kaçışan iki sevgiliden biriydi hayallerimiz Günlerden kesin çarşambaydı Bu da doğru Haftanın ortasına oturmuştu gözlerim, sihirli bir halıya oturur gibi Az ilerde pembe bir çocuk şekerden pamuklar için ne de çok ağlamıştı Senin dudaklarından hep ağaçlar dökülürdü kelimeler yerine Biliyorum çünkü ne zaman konuşsan, birkaç dal titreyiverirdi Yapraklar renk değiştirirdi gözlerini görünce Gökyüzü, fırtına bulutları ve rüzgarların, Bir beni teselli ederdi bir de umutlarımı Doksan bir gün yeter miydi ki Yokluğunda bir şans daha bulması için kalbimin?

Senden sonra ben, Sırt üstü uzanmış bir kelebeğin Çimenlere dağılan saçları gibi yağdım bütün çöllere Ve hep merak ettim Acaba bulutlar da pamuk şeker isterken ağlar mı diye...

Kasım sonu muydu, günler Aralık’a doğru muydu şimdi bilemiyorum Ama bir senin gidişini çok net hatırlıyorum Sonbahar, Bir de kış ortasında yapayalnız kalan umutlarımı…