30. Sayı
Mektuplar
Bu satırları sana yazmadan önce, kaç mürekkep döktüğümü, kaç kâğıt harcadığımı tahmin bile edemezsin. Senin hakkında, benim hakkımda, hatta bizim hakkımızda o kadar çok düşünce geçti ki zihnimden... Adeta yanımda canlı canlı olduğunu hayal ettim. Ancak biliyordum ki bu, zihnimin bir aldatmacasıydı. Neden bu kadar zaman sonra sana yazma kararı aldım onu da bilmiyorum. Belki de kendi vicdan muhasebemin bir sonucuydu, kendi mahkememden kendi infazımı verdiğim için belki de. Belki de bencillik ediyorum, senin affını dileyerek.
Zaman, ne kadar kısa bir kelime oysa değil mi? Peki ya zamanın bizden aldıkları, o kadar önemsiz ve kısa mı? O kadar acımasız ki… Zamanın birbirimizden aldıklarını düşünüyorum çoğu zaman. Hayatın akışında birbirimizden kopmamızı, dünyanın bir ucuna savruluşumuzu… Daha altı yaşından, kırmızı önlüklerimizle paylaştığımız anıların sadece birer gölgeye dönüşmesi içimi acıtıyor. Senin için de öyle mi? Ben de senin aklına geliyor muyum? Karşılaştığımızda, gözlerin nefretle mi bakacak bana, kızgınlıkla mı yoksa her zamanki gibi tatlı tatlı konuşacak mısın benimle? Yoksa görmezden gelerek yanımdan geçip gidecek misin, hiç varolmamışım gibi. Hangisi daha çok acıtır canımı?
Hatırlıyorum, birlikte geçirdiğimiz o güzel günleri. Her şey ne kadar basitti ne kadar masum ve güzeldi. Tek endişemiz akşam ezanından önce evde olmamızdı. Zamanın şimdi olduğundan daha yavaşça akıp gittiği, bizimle oyunlar oynadığı zamanlardı. Ama zaman, sinsi bir düşman gibi acımasızca ilerledi, farkına bile varamadan. Şimdi arkama dönüp baktığımda her şey birer nostalji olarak yerini almaya devam ediyor ve bu daha çok canımı yakıyor.
Zamanın acımasızlığı sadece bizi ayırmakla kalmadı, aynı zamanda hayallerimizi, umutlarımızı ve geleceğe dair planlarımızı da bizden aldı. Geçmişin ağırlığı altında ezilirken, geleceğe dair umudumu yitirdiğimiz anlar oldu. Seninle her zaman telefonun ucunda olmayı, daha nice güzel anılar biriktirmeyi hayal etmiştim. Ama olmadı.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, keşke zamanın kıymetini daha iyi bilseydik diyorum. Keşke her anın tadını daha çok çıkarabilseydik, birlikte daha fazla anı biriktirebilseydik. Ama belki de zaman, bize en acımasız dersini vermek için böyle davranmıştır, sen ne dersin? Belki de asıl öğrenmemiz gereken şey, zamanın durdurulamaz akışına karşı daha dirençli olabilmekti.
Sevgili dostum, zamanın bizden aldıkları geri gelmeyecek, biliyorum. Ama yine de hatırlamak, o anları yaşamak istiyorum. Zamanın açtığı yaralar asla tamamen iyileşmeyecek belki, ama bu yaralarla yaşamayı da öğrenmeliyiz. Sana olan özlemim, zamanla daha da derinleşiyor ama biliyorum ki, hatıralarımız sonsuza kadar benimle kalacak.
Zamanın hüznüyle yoğrulmuş bu mektubu sana yazarken, içimdeki acıyı da paylaşıyorum. Umarım bir gün, zamanın bize acı verdiği kadar huzur da getireceği anlar gelir. O zamana kadar, anılarımızın sıcaklığında teselli bulmaya çalışacağım.
Kocaman kokulu öpücüklerle…
Sonsuz sevgi ve özlemle…