Meçhul Kadına Mektup

Yazar

Buğra Akbağ

25. Sayı

Mektuplar

Sevgili İdil,

Eskiden seni, başkalarına benzediğin ölçüde güzel bulurdum. Senden sonra başkalarını sana benzettiğim ölçüde güzel buluyorum. Kiminin burnunu, kiminin bakışını, kiminin gülüşünü, kiminin dudaklarını büzerek cık deyişini, kiminin ayaklarının uçlarını sürerek bana gelişini... Uzun zaman oldu, bana yüzlerce yıl geçmiş gibi geliyor, senin için aylar geçmiş olabilir. Evet, bitiyor -hatta bazen bitmesi de gerekiyor- ama bir şeyin doğru olması insanın canını yakmayacağı anlamına gelmiyor. Sen gittiğinden beri içim çok acıyor. Evet, bitti, en doğrusu da buydu, olmuyordu, olmazdık da... Ama yine de elim masanın üstünde sana hiç yollanmayacak mektuplar yazmak için boş kâğıtlar arıyor. Seni özledim. Daha doğrusu bu özlemek de değil, ben senin yokluğunu hissediyorum. Özlemek bir beklenti ifadesi, sanki geri dönecekmişsin gibi çaresiz bir beklenti. Bense her geçen gün yokluğunu biraz daha fazla hissediyorum. Bu daha çok pişmanlıkla ilişkili.

Bende bulamadığın şeyleri başkasında bulduğuna dair bazı söylentiler duydum. Kıskanç arkadaşlarının canımı acıtmak için yaydığı söylentiler olduğunu düşünerek avutuyorum kendimi. Belki haklısındır da, benimle yıllardır bir karış yol katedemedin -ilişkinin en başlarında karşılıksız bir çek gibi ortaya söylenmiş "Evlen benimle." sözünü saymazsak- benden herhangi ciddi bir adım da göremedin. Sürekli "Zaten aynı evde yaşıyoruz, birlikte bir hayatı paylaşıyoruz, daha ne istiyorsun ki benden?" diye yakınarak bertaraf ettiğimi sandığım evlilik atakların bende bulamayacak olduğun bazı şeyleri örtbas etme çabasından başka bir şey değildi. Ben o adam değildim, hiç olmadım da. En başından beri senin evlilik hayallerini süsleyebilecek fakat o hayalleri hiçbir zaman gerçeğe dönüştüremeyecek biriydim. Bunun nedeni en son kavgamızda dediğin gibi sadece korkak olduğum için değildi. Bende sahte bir gebeliğin bitmek bilmez varoluşsal sancıları var. Kendimi ne sana ne bir şehre ne de bu dünyaya ait hissediyorum. Bende deplasman fobisi var. Örnekleri yine futbol üzerinden veriyorum özür dilerim. Hâlbuki hiç bir zaman o kadar da fanatik olmadım, bende aidiyet yetmezliği var. Bir kadına ait olma fikri hep biraz sorunlu gelmişti bana. Hayatta hayalini kurduğun kadını bulma ihtimalin nedir ki. Şimdi ise kaybettiğim kadının hayaliyle aynı evde yaşıyorum. Bak hayat beni bile değiştirdi demek ki.

Zamanında senin hayatını etkileyebilecek kadar ciddi sözler söylemiş olabilirim, beni affet. Değil senin, kimsenin kaderi olabilecek bir adam değilim ben. Olabilmeyi çok isterdim, en çok senin, hatta bir tek senin... Kadere inanmıyor olduğum gerçeğini bir kenara bırakacak olursak, kaderin benim gibi mevsiminden önce dalından kuruyarak düşmüş ve tamamen rüzgârın insafına kalarak bir oraya bir buraya sürüklenen bir yaprağa birinin kaderini bağlayacak kadar büyük bir hata işleyeceğini sanmıyorum. Yani beni hak edecek kadar büyük ne kabahat işlemiş olabilirsin ki değil mi?

Yine kendi kibrinde boğulan birine yakışmayacak kadar kendime acımaya başladım. Kim bilir belki seni bir kez olsun görmek için kendime acındırma çabasıdır bu. Sanki son bir defa daha görsem her şey güzel olacakmış gibi. Bir yanım seni mutlu görmeyi, bensiz de yoluna devam ettiğini görerek avunmayı istiyor; diğer yanım ise seni gözyaşları içerisinde mutsuz bir hâlde hâlâ unutulmadığımı görmeyi istiyor. Unutulmak hayatın bir insana verebileceği en büyük ceza...

Bu kaçıncı gece yarısı sancısı, bu kaçıncı gönderilmeyecek mektup oldu bilmiyorum. Keşke bir roman karakteri olsaydım, keşke Nadya Ivanova adında bir hizmetçim olsaydı da sana göndermek için yazdığımı sandığı bu mektubu benden habersiz sana getirseydi. Bir yanlışlık eseri eline geçen mektup seni bedbaht edip akşamüstü doğrudan benim kapıma getirseydi. Ve bu rastlantı sonucu yüz yüze gelip bu mektupta yazdıklarımdan daha fazlasını sana söyleyebilseydim. Beni affetmeni, bir daha hiç bir araya gelmeyecek olduğumuzu bildiğimi fakat kimsenin senin gibi olmadığını, seni bir kez olsun görmek için kaç akşam sokağında yürümek için bahaneler uydurduğumu, sensiz arafta kalmış bir ruh gibi oradan oraya sürüklendiğimi söyleyebilseydim.