28. Sayı
Mektuplar
Bu mektuba başlarken yazıp yazmamak konusunda çok kararsızdım. Acaba yazamayacak kadar sen olabildim mi diye? ‘’Büyüdüm mü?’’ diye düşündüm sonra. Ansızın gecenin rastgele bir vaktinde gönlüme düşen söz aklıma geliverdi. Kendime ilk o zaman demiştim: "Sen bu evin reisi oldun. Annemin yoldaşı, kardeşimin babası oldun. Sen artık adam oldun."
Garip olan ne biliyor musun babam? Ben okula giderken öğretmenimin verdiklerini öğrenmeye çalışırken nedense yanaklara sinmiş gözyaşlarına parmaklarımı sürmeyi, bir saçın nasıl okşanacağını, gönle düşen hasreti nasıl dindireceğimi öğrendim.
Herkesin başını yaslayacağı bir omuz olabildim. Sen elinde ilk defa o bavullarla meçhule giderken bir çınar nasıl olunur onu öğrendim de birinin omzuna yatmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman bilemedim.
Dikti başım ve dökülmezdi yaşım. Verdiğin emanete aileye ve eve gözüm gibi bakmaktı hayatım. Sen bilmediğin dağlara kahraman olmak için giderken, ben bilmediğim bir adam olmak için kaldım.
“Gidene mi zor yoksa kalana mı?” diye sorarlardı hep. Sanırım bir cevabım var. Yüzümde sakalım çıkmazken olduğum sayısız tıraşlara, başköşesinde oturduğum sofralara, haber kanalı açtırmamaya yemin etmiş hallerime, baba edasıyla ağırladığım misafirlere ve senin bir türlü gelemeyişine...
Arkadaşlarım arasında en oturaklı olmak güzeldi aslında ama hiçbir baba evdeki ailesini bekletmezdi. Mesai bitimi dönen adamların civarımda göründüğü saatlerde aklımda ne gezme kalırdı ne de top.
Yazdan kalma ayakkabılarını ayakkabılıkta görmek, tıraş kolonyası seninle aynı olan birinin kokusunu duymak, kırçıl saçlı ve yürüyüşü arkadan sana nispeten benzeyen bir adama bakmak... Bazen bir kavga da seni aramak, her şeye sen gibi yaklaşmaya çalışmak...
Canın bir namlu ucunda dururken ben hata yapabilir miydim? Bizim için çalışırken verdiğin harçlığı savurabilir miydim? Sen yokken ben, ancak sen gibi olabilirdim.
Şimdi, hepsi geçti babam. Artık büyüdüm ve delikanlı adam oldum. Bilmem nedendir bana yüzümün normalden yaşlı durduğunu, fazla olgun düşündüğümü, evladın olunca düşüneceğim şeyleri şimdi düşünmeyi bırakmam gerektiğini söylüyorlar. Bir senden geçemeyerek, onlara da gülümseyerek geçiyorum.
Belki sana kızgın ve kırgın olduğumu düşünüyorsundur. Belki bunları yaşamak zorunda kaldığımız için kendini suçluyorsundur.
Hayır, babacım. Sana ne kızgın ne de kırgınım. Bazı hayatlar bedeller ister. Ulvî bir makam için yaptıklarınla gurur duyarak yaşadım. Ailemize layık olmaya çalıştım. Bilirim hep yanımdasın, sırtımı yasladığım o çınar sensin. Mangal yürekli o adam da yan odamda uyurken bana bunları yazdıran da sensin. Lakin tek bir şey var:
Çok özledim babacığım.
Her gidişinde sana doyamadan geçen yıllarımı, son sarılışımı, kimseye göstermeden değil göstere göstere, hiçbir engel olmadan herkes ardından ağlarken ben de şebeklenmeyi bırakıp o an ağlamayı özledim. Beni teselli etmeni özledim. Ben seni olman gereken o zamanlar da özledim.
Sevgilerimle…
Gözünde hâlâ küçük çocuk olarak kalan oğlun.