27. Sayı
Mektuplar
Sevgili Candan,
Nasılsın, yıllar sonra binlerce Candan’ı arkanda bırakırken? Söyle nasılsın? Karmakarışıksın değil mi? Pencere pervazındaki damlalardan yansıyorsun evrenine. Ne kadar çabuk bir genişleme oldu çemberinde?
İyi insanlar, iyi ki varlar.
Senin şansına erişebilecek var mı? Soruma cevap vermedin. Biliyorum, oldukça farklısın. Hep böyle miydi yakarışların ve arzuların? İçinde zehirlendiğin hapishanelerinde katıksız bir coşku var ellerinde. Aydınlanıyorsun bilinmeze. Bilinmeyeni bildiğin kadar kendini çıkmazlarda bilesin yine. Zorlanmamalı, dehlizlerinde kopuk bir olmamışlık var. Bilirsin ne zaman bağlamsız ve yalnız öykülerinde yeni senaryolar bulursan kemanın bilir ki gecelerde melodi olur akarsın sorgusuz ve boş saydamlıklarına. Tek ihtiyacın olan ilahi bir Bach klasiği, biliyorsun. Geceye yaren olup “Air on The G String”e teslim olduğun o eşsiz ve zamansız anın. Bay Unique kollarında dans ediyor. Bu mektuba bakıp güleceksin değil mi? Kemanına aşık olman sana garip gelecek. Oysa dünyamızda maddesel ve beşeri sevgiler yeşeriyor, sen nasıl burada yok olanda ulvileşirsin ve anlamazlar Candanlar. Kaçıp kurtulmak gerekmiyor. Biliyorsun hepsi zihninin sana işkencesi oldu her zaman. Vitrinde ifadesiz duruşumlarım vardı ve gerçekten de aynalar kırıldı. Pelesenk olduğum ne varsa yalan bir senaryoydu. Candan’a “ Yalvarıyorum.” dedi. “Candan’ı özgür bırak!” Büyük bir neşeli utançla denilir bana, adı gibi Candan olanlara yakışır Candan. Kurtuluşu arayan onlarca yıl ve kulağımda müzik cümbüşü damar damar beynimi küçümsüyor. Kaçıyorum köklerinden onların, herkes biliyor. Senelerdir biliniyor. Canavarları ürettim ve tükettim. Şaşırmak değil içimdeki büyük bir terk olunuşa alışmaktı. Küçük kız çocuğuna ne oldu böyle? Bana sitemleri vurdumduymazca ve tutarsızca hissettirdi. Tek değilim biliyorum. Ben, ornitorenklerim ve alternatif hayatlarım her zaman istenilen uyumda süreklilik gösteriyor. Ahengin önemini vurgulamaya gerek olduğunu düşünmüyorum.Biraz da düşüncelerinden bahsedelim. Ne kadar çarpık ve otomatikler değil mi? Oysa bu kavramları nereden bilecektin? Okudun, öğrendin, geliştin.Hayalindeki insana evrilebilmek için direnişin. Lakin çok uzaksın sanki. Bu satırlardaki her kelime gibi karadelik etkisi yaratıyorsun içimde. Anlamını bilmediğin yerde durma diyor hayat. Anlamsızlık iyi değildir. Ya peki anlam sözcüğü neden literatürümde bu denli etkili? Düşünüp duruluyor şimdi. Yok, bazen olmayınca olmuyor ne anlam ne kavram. Durulduk sonunda. Sevdiklerimiz iyiler, her şey yolunda. Dualarımız amacına ulaşıyor. Bunu içimizde herkes söylüyor. Artık içimde bir ses yok. Garipleşti uykularım, aptalca rüyalarımdan arındım. Kim bekliyor ve kim biliyor? Sessizlikte gölgelenmiş akrilik boyalar gibi çaresizleştik. Yalnızlığımıza bir kılıf uydurduk ve bulunduk. Özgürüz değil mi? Nihayet. “Çok düşünmemeli bazen.” dendi. Satırlarca susanmış bir kendiliğin evrenine bıraktım iplerimi. Verimli mevsimlerim süreklilik kazanıyor yeniden. “Seviliyorum çünkü kendimi seviyorum.” dedin. İçten söylenmiş cümleler pasını siler mi yoklukların? Sordum, sorguladım yine. Lafügüzaf hayallerim değildi içimden sökülen.
Sen Candan, sen bilirsin pare pare olmuş yüreğindeki sancıları, ağlayarak büyüttüğün demirden yalnızlıklarını. Bambaşka olmak, sıyrılmak ne varsa dolu ayrılıklar ve bomboş sokaklardan… Kendine sığınak olmayı seçerek değiştirdin galaksilerini. Ne güzeldin seslerinde bekleneni aratırken gerçeklerine. Seni seçecek bir sen vardı içinde ve gördün sonunda düzelince her zerrende. Gecelerce yazarsın şiirlerini, okursun yaralarını, gözlersin kimliklerini ve bulacaksın. Her zaman oradaydın, Candan’ın kıyısında… Derin denilmemeleri olmazlara, oldurmalı yollarını. Sen şükrettin var olanlara. Şükrettin yıllarına, sağlığına. Bugün buradayız. Yenilmez savaşlarda galibiz biz. Özgürüz biz.
Seni seviyorum Candan.