1 ile 9 arasında zihninizden bir sayı tutun. Şimdi bu sayıyı 9 ile çarpın. Çıkan sayının rakamlarını toplayın. Sonuçta çıkan sayının ilk harfiyle bir ülke düşünün. Şimdi bu ülkenin sondan 3.cü harfiyle bir şehir düşünün. Bu şehrin de sondan 3.cü harfi ile bir hayvan ismi düşünün. Ülkeniz Danimarka, şehriniz Rize ve seçtiğiniz hayvan inek miydi? Bazı şahsına münhasır arkadaşlarımızın haricinde hepimiz aynı cevapları veriyoruz. Peki hepimizin aynı cevapları vermesindeki sebepler sizce neler olabilir?
İşin matematik kısmında aslında küçük bir kurnazlık yatıyor. Eğer hesaplarınızı doğru yapıyorsanız son sayı her zaman 9 olarak bulunuyor. Böylece asıl soru dokuz rakamının ilk harfi olan D ile bir ülke düşünmek. Bizim toplumumuzda da D harfi ile başlayan ülke deyince sık sık Danimarka söyleniyor ve sonrası çorap söküğü gibi geliyor. R ile akla gelen şehir de genelde Rize oluyor çünkü R ile ülkemizde başka bir şehir ismi yok. Denmemiş olduğu halde varsayıyoruz ki sadece Türkiye’de bir şehir soruluyor. Sonrasında da İ ile inek geliyor. Ve bu cevaplar o kadar süratli oluyor ki. Hayatımız da böyle değil mi? Acilen karar vermemiz gerekiyormuş gibi. Sanki Hızlı ve Öfkeli filminin içinde yaşıyormuşuz gibi. “Danimarka, Rize ve inek” içimizde kodlanmış gibi adeta ama farkında değiliz. İçinde doğduğumuz, büyüdüğümüz, ve yaşadığımız toplumda elde ettiğimiz yaşantılar bizi “Danimarka, Rize, ve inek” demeye sevk ediyor.
Eğer içimizde yerleşmiş olan şablonların farkında değilsek, bu şablonlar bizim hayatımızı yönlendirebiliyor. Belki de “Danimarka, Rize, ve inek” türünden mesleğimizi seçiyoruz, farkında varmadan aşklarımızı seçiyoruz, komşularımızı seçiyoruz. “Danimarka, Rize, ve inek türünden hayatlarımızda önemli seçimler yapıyoruz. Ve farkına bile varmıyoruz.
Tabii ki toplum olarak yaşayabilmemiz için bu kültürel kalıpların olması gerekiyor. Ama bu yönün farkında olarak yaşayabilmek bizim ufkumuzu açabilir. “Ben kimim” sorusunun yanıtını bulabilmek için bu farkındalık yolculuğuna çıkmamız gerekiyor.
Psikolog ve yazar Doğan Cüceloğlu, “Savaşçı”da tam da bu farkındalık yolculuğundan bahsediyor. Bu farkındalığı nasıl kazanabiliriz ve onunla neler yapabilirizi anlatıyor. Doğan Cüceloğlu diyor ki “seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir.” Anlamlı ve coşkulu bir yasam için “Savaşçı” kitabında işte böyle bir savaştan söz ediliyor. Her insanın gönlünün bir yerinde, çok derinlerde bir istek bu: anlamlı ve coşkulu bir şekilde yaşamak.