1. Sayı
Gezi Yazıları
Ne aradığını bilenlere anlat kendini sevgi diliyle, sayfalar dolusu kelimelere ihtiyaç duymayan sevgili. Arayan, sevgiyi bazen bir çift gözde ya da hikmetli bir sözde, bazen de bir mekanda ya da bir handa bulur. Han, mekan, söz ve göz. Bir özde, bir beşikte, medeniyetlerin kesişim kümesinde "Çan, Hazzan ve Ezan" oluverir Antakya'da.
Roma kadar eski ama ondan da öte kutsal Saint Pierre, inleyen Hazzan'la Allah'tan dileyen Museviler, beş vakit Ezanla Kabe'ye yönelen Müminler asırların 'Hoşgörü İklimini' gönülden yaşatırlar Antakya'da.
Antakya merkezidir kadim medeniyetlerin. Üç semavi dinin mensubu güzel insanların "Medeniyetler Korosu"yla kendilerini anlattıkları şehirdir Antakya. Habib-i Neccar Camiinde buluşur ve birlikte duaya durur Îsevi ve Muhammedi müminler. Daracık sokaklarında Sarımiye Camii, Katolik Kilisesiyle sırt sırta verir, birlikte bakarlar tam karşılarındaki Havra'ya. Mahalleden indiğinizde sizi çarşılı Ortodoks Kilisesi, Asi Nehri'nin batı yamacındaki Eski Meclis ve nehrin doğusundaki Ulu Camii karşılar.
Günün sabahında envai çeşit katıklı ekmek, kekik ve çeşitli baharatlarla hazırlanmış lezzetlerle yaptığınız kahvaltı sizi Han Restaurant'a kadar taşıyacaktır. Han'da Antakya lezzetleriyle öğle yaptıysanız kendinizi Ulu Camii önündeki Kral Künefe'ye atarsınız. Şimdi 2 bin yıllık tarihe tanık, Romalıların muhteşem Mozaik Müzesinin ve Aziz Antakya'ya panoramik bir bakışla güneşin Akdeniz'den gurubunun da doyumsuz seyrinin mekanı Antakya Kalesinin ziyaret saatidir. Grup sonrasında inleyerek çağlayan sular sizi Harbiye'de akşam yemeğine davet eder. Sonrasında "aaah yetmeyen, yetemeyecek zaman“ diyerek bırakırsınız yorgun bedeninizi Ottaman Otel'in konforuna.
Sabahında büyülü Akdeniz esintilerinin raks ettiği Çevlik Plajı'nda bulursunuz kendinizi. Hz.Musa ve Hızır'ın buluştuğu mekanı selamlar, tarihi limana hayat veren Titus Tüneli, Kral Mezarları, Beşikli Mağara yolu ile vardığınız Amanoslar'ın eteklerindeki Vakıflı Ermeni Köyünde Garbis'in Kır Kahvesinde yorgunluk çayını yudumlarken Akdenizin Cebel-i Akra'ya yasladığı muhteşem koyların seyrine dalarsınız. Kleopatra'nın güzelliğine esin kaynağı. Defne Ağaçlarının baygın rayihaları arasında Eriklikuyu Köyü'nden aşağıya Hıdırbey Koyü'ne sallanır, sizi bekleyen bilmem kaç bin yıllık Musa Ağacına, kana kana ölümsüzlük içeceğiniz Ab-ı Hayat Suyu'na kavuşursunuz.
Artık sona doğru. Asla inanmazdım dediğiniz büyülü bir zamanda yaşadıklarınızın tekrarını yüreğinizde duyarak turunç ve zeytin bahçelerinin arasından geçer. Tomruksuyu, Fidanlık köyleri yolu ile şehre dönerken farkında olmadan dudaklarınıza yine ve yeniden görüşmek terennümlü bir şarkı yerleşmiştir Akdeniz renginde, Akdeniz tadında.