15. Sayı
Röportajlar
Öncelikle sizi tanımayan okurlarımız için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Aziz Kedi?
İnternet, televizyon, sinema ve dizi mecralarında uzun süredir yazarlık yapan biriyim. Şu sıralar bir yandan da öğrendiklerimi başka insanlara öğretiyorum.
Sizi; Ölümlü Dünya, Cinayet Süsü filmlerinden sonra bir de büyük ses getiren Gibi dizisinden tanıdık, sevdik. Senaryosunu yazdığınız filmler ve diziler Türkiye’de komedi alanında yeni bir tarz başlattı ve toplum tarafından büyük beğeniyle karşılandı. Bu kadar ilgi ve sevgi bekliyor muydunuz? Bu konuda görüşleriniz nelerdir?
Dizi ve filmlerin "yeni bir tarz" başlattığına çok inanmıyorum. Bu tarz zaten vardı ve adı da "normal"di, "anaakım"dı. Biz anaakımın hak ettiği düzeye geri getirilmesine ya da averaj çizgisinin olması gerektiği yere taşımasına katkı sunmuş olabiliriz. Başka bir deyişle biz anaakım iş standardının bu olmasını gerektiğini düşünüyoruz. Yeni tarzlar başlatacak başkalarına cesaret verebilirsek ne güzel olur. Bahsettiğiniz ilgi ve sevginin de bu anlamda bir hevese dönüşmesi ihtimali beni şahsen çok mutlu ediyor.
Ankara Hukuk Fakültesinde okumuşsunuz. Hukuk alanından medya sektörüne nasıl geçiş yaptınız? Sizi etkileyen şeyler nelerdi?
Pandemi ve online sınavlar sağ olsun, 23 yılın ardından 2020'de mezun da oldum :) Hukuk alanından medyaya geçtiğimi söyleyemem, çünkü o alana hiç girmedim. İlk gençliğimden beri nasıl bir hayat yaşamak istediğimi biliyordum, bu hayatı da bana yazarlık mesleği sağladı. Bu mesleği seçtikten sonra da ondan başka hiçbir iş yapmadım. Bunun bir mimarın, mühendis ya da marangozun kariyer sürecinden hiçbir farkı yok.
Senaryosunu yazdığınız 3 projede de Feyyaz Yiğit ile birlikte çalıştınız. Böyle bir devamlılık nasıl gerçekleşti, iş ile arkadaşlık birlikte ilerliyor diyebilir miyiz? Gelecekte yine ortak bir projede beraber yer alacak mısınız?
Şanslıyız ki işimiz ve arkadaşlığımız iki ayrı şey değil. Bütün bu filmler, diziler hiç olmasaydı da biz bunları birbirimize anlatır yine çok eğlenirdik. Feyyaz çok ahlaklı ve iyi bir insan olmanın yanında büyük bir sanatçıdır. Böyle biriyle iş yaptığınız zaman yaptığınız şey size pek de "iş" gibi gelmiyor. Ama evet, aynı zamanda iş ortağı olduğumuz için bundan sonra da ortak birçok şey üretmeyi umuyoruz.
Dizilerde izlemeye hasret kaldığımız gerçek hayat detaylarını, “Gibi” dizisinde bulduk. Vatka bölümünde Feyyaz’ın içinden arkadaşlarıyla yaptığı konuşmayı tekrar ederek sokaklarda tek başına yürürken yerden bulduğu ıslak eldiveni kaldırıp tellere asması aklıma kazınan sahnelerden. “Bu çekilmeye değer” mi yoksa “Bu gerçek hayat işte” düşüncesi mi hakim?
Herhangi bir dramatik hikâyede, yüzde yüz gerçek ya da yüzde yüz kurgu anlatamazsınız. Arada bir yerde olmanız gerekir. İlki belgesel olur, ikincisiyse hiç kimseyi ikna edemez. İşte aradaki o yere, o kesişim kümesine anlattığınız şeyin tonu diyebiliriz. Sorduğunuz şey de Gibi'nin tonu. Anlatmayı seçtiğimiz şeyleri o ton ile örülmüş bir sepetin içine koyarak naklediyoruz. Yani aslında hedefimiz "gerçek hayatın detaylarını göstermek" değil. Bu dizide bir şeyler göstermek istiyoruz ve o şeyleri de bir sepete koymak zorundayız. O sepetin yapıldığı malzemenin bir parçası da "gerçek hayatın detayları"dır diyebilirim. Bir daha böyle kötü ifade edilmiş cevap da herhalde kolay kolay vermem, kıymetinizi bilin.
Dizinin bazı bölümlerinde yan karakterlerin sahnede kendilerini tutamayıp güldüğü kısımlar atılmamış. Doğallığı öyle bir korumuş ki bu, kameralar karşısında oynadıklarına inanmak güç. Doğaçlama yapma konusunda dizide nasıl bir yol izlediniz?
İzleyicinin diziyi yoldan geçen rastgele insanlarla, o anda aklımıza gelen şeylerle çekiyormuşuz gibi algılaması hedeflediğimiz şeyin başarıldığını gösteriyor. İyi çalışan bir dramanın göze çok "basit" görünmesi iyi aktörler, iyi reji ve sağlam bir tekstle mümkün olabiliyor. Sizin "doğal" dediğiniz şey aslında üst düzey performans. Zaten Gibi doğaçlamaya çok müsait bir dizi değil. Çünkü her şeyin birbiriyle olan dengesi, hizalanması büyük dikkat gözetilerek yazılıyor. Başta Feyyaz olmak üzere tüm oyuncular, maharetlerini daha çok tepki, jest, mimik, tonlama gibi alanlarda sergiliyor.
“Gibi” dizisinde senaryonun yanı sıra birkaç bölümdeki müziklerin sözleri de size ait. Bir de bateri çalıyorsunuz sanırım. Müzik, hayatınızın neresinde?
Aslında hiçbirinin tek sözcüğünü bile ben yazmadım, Feyyaz nezaket gösterip benim adımı da eklemiş. Şiirler, şarkı sözleri ve müzikler onun uzmanlık alanına dahil. Ayrıca yıllardır elime baget almadığım gibi, müzikle ilişkim de Youtube'da eski, küflü şarkılar dinlemek düzeyinde.
Piyasa komedisinden farkınızın sebebini senaryonun maddi kaygılar güdülerek yazılmamış olmasına bağlayabilir miyiz? Bu açıdan; içinizden geleni, sevdiğiniz şekliyle ortaya koyduğunuzu söylemek mümkün mü?
Hobimiz değil, işimiz olduğu için biz de senaryolarımızı maddi kaygılar güderek yazıyoruz. Sorunuza "evet" dersem "piyasa komedisi" dediğiniz şeyleri yazan insanların içlerinden geleni, sevdikleri şekilde ortaya koymadıklarını iddia etmiş olurum ki, bu yanlış olur. Çünkü benim bilebileceğim bir şey değildir. Belki onlar da içlerinden geleni, severek yazıyordur. Hiç kimseyle olan benzerliğimizi ya da farkımızı sorgulamadan, tüm enerjimizi mesleğimizin taleplerini karşılamaya konsantre ediyoruz dersem en doğru yanıtı vermiş olurum.
Yaptığınız işte iyi olmanızı o alanda yoğunlaşmanıza mı yoksa doğuştan yetenekli oluşunuza mı bağlıyorsunuz? “Ben komedi yazmak için doğmuşum.” der misiniz? Komedi dışında bir alana yönelmeyi düşündünüz mü?
Eğlence ve sanat dallarında yetenek-şans-çalışma oranı hep tartışma konusu olmuştur. Çalışmak sağlıklı bir vücuttur. Yetenek ise güzel bir yüzdür. Yani çalışmak şarttır, yetenek ise opsiyonel ve üstelik görecelidir. Ben "Komedi yazmak için doğdum." diyemem. Zira hiçbir şey yazmak için doğmadım. Beni ben yapan şey her neyse ona uygun bir meslek seçtim, onu da çok sevdim ve derinlerine inmek için çalışmayı sürdürüyorum. Yaptığım şey zaten edebiyattır. Komedinin içinden şakaları çıkarırsanız geriye edebiyat, yani "komedi dışında bir alan" dediğiniz şey kalır. Tersini sorsaydınız belki "Evet bir gün komedi yazmak isterim." demem mümkün olurdu.
Son olarak ileride film sektöründe çalışmayı düşünen genç okuyucularımıza neler tavsiye edersiniz?
İleride film sektöründe çalışmayı düşünen hiç kimsenin bir dergi röportajında benden tavsiye almaya ihtiyaç duymayacağına emin olabilirsiniz.